Ahiret kardeşi seçerken

"Eüzübillahimineşeytani siyaset" düsturunda islami konuları bildiğiniz kadarıyla buradan paylaşabilirizsiniz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
HAMZA_YILDIZ
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 181
Kayıt: Sal Mar 31, 2009 12:27 am
Konum: istanbul

ACELECİLİK

Mesaj gönderen HAMZA_YILDIZ » Pzt Kas 02, 2009 10:34 pm

Sual: Acele etmek uygun mu? Daha çok hangi işlerde acele etmek gerekir?
CEVAP
İnsanın fıtratında acelecilik vardır. İki âyet-i kerime meali:
(İnsan aceleci [tabiatta] yaratıldı.) [Enbiya 37]

(İnsan pek acelecidir.) [İsra 11]

Acele işe şeytan karışır. İki hadis-i şerif meali:
(Acele şeytandan, teenni Rahmandandır.) [Tirmizi]

(Teenni eden isabet eder, acele eden hata eder.) [Beyheki] (Teenni, acelenin zıttıdır.)

O hâlde, işlerde acele etmemeli ve hemen karar vermemeli! Aceleyle verilen kararlara şeytan karışır. Nefsin istediği bir şey hatıra gelince şeytan, (Fırsatı kaçırma, hemen yap!) der. Onun için kalbe gelen şeyi yapmadan önce, bu işten Allahü teâlâ razı mı, sevab mı, günah mı diye düşünmeli! Günah değilse yapmalı! Böylece teenni edilmiş, yani acele edilmemiş olur.

Yalnız 5 yerde acele gerekir:
1- Misafir gelince, hemen yemek vermeli,
2- Günah işleyince, hemen tevbe etmeli,
3- Namazı vakti girince, hemen kılmalı,
4- Defin işini acele yapmalı,
5- Kız veya oğlan çocuklara din bilgilerini ve namaz kılmayı öğrettikten sonra, büluğa erip de dengi çıkınca, hemen evlendirilmelidir. Eşiat-ül-lemeat kitabındaki hadis-i şerifte, (Ya Ali, üç şeyi geciktirme! Namazı vakti girince hemen kıl, cenaze namazını hemen kıl! Dul veya kızı, küfvü isteyince, hemen evlendir!) buyuruldu. O hâlde, namazını kılan, günahlardan sakınan ve nafakasını helalden kazanan biri varsa, hemen onunla evlendirmeli! Eğer evlendirilmezse, fitneye sebep olabilir. Bir hadis-i şerif meali:
(Dinini, ahlâkını beğendiğiniz bir kimse, kızınıza talip olursa, hemen evlendirin! Eğer evlendirmezseniz, fitne ve fesada sebep olursunuz.) [Tirmizi]

İbadetleri ve hayırlı işleri yapmakta acele etmeli. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Ölmeden önce tevbe edin! Hayırlı işleri yapmaya mani çıkmadan önce acele edin! Allahü teâlâyı çok hatırlayın! Zekât ve sadaka vermekte acele edin! Böylece Rabbinizin rızklarına ve yardımına kavuşun!) [İbni Mace]

(En akıllınız, ölümü çok hatırlayan, ahiret için azık toplamakta acele edendir. Ölümü çok hatırlayan dünya ve ahiret saadetine kavuşur.) [Taberani]

(Sadaka vermekte acele edin, çünkü bela sadakayı geçemez.) [Beyheki]

(Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini biliniz: Ölmeden önce hayatın kıymetini, hastalıktan önce sıhhatin kıymetini, dünyada ahireti kazanmanın kıymetini, ihtiyarlamadan gençliğin kıymetini, fakirlikten önce zenginliğin kıymetini.) [Hakim]

Zekâtını vermeyen ve malını ahiret yolunda sarf etmeyen kimse, fakir olunca çok pişman olur. Bir hadis-i şerif meali:
(Tesvif eden helak olur.) [Berika] (Tesvif, hayırlı iş yapmayı sonraya bırakmaktır.)

İfrat ve Tefrit zararlı
Tembellik, bir işi geciktirmek, sonraya bırakmak nasıl kötü ise, acele etmek de kötüdür. Bunun biri ifrat, diğeri tefrittir. Dinimiz orta yolu, aşırılıklardan uzak olmayı emretmektedir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Aşırı giden helak olur.) [Müslim]

Bir kimse, müsrif olursa buna ifrat denebilir. Bir kimse de cimrilik ederse, buna da tefrit denebilir. Dinimiz, her iki aşırılığı da yasaklamıştır. Furkan suresinin 67. âyet-i kerimesinde, israf edenlerle cimrilik edenler kötülenmiş, ikisinin ortası olanlar övülmüştür.

Acele eden fütura düşer. Yani gevşeklik ve bezginlik hasıl olur. Hayırlı bir işin olması için acele eden, gecikince, bezginliğe, ümitsizliğe düşer. Dua eder, hemen duasının kabul olmasını ister. Duası gecikince duayı bırakır, maksudundan mahrum kalır. Acele edenin ihlası, takvası bozulabilir. Şüpheli şeylere, hatta haramlara dalabilir.

Namaz kılarken acele eden, tadil-i erkanı terk edebilir. Hızlı okurken tecvide uymayabilir, yanlış okuyabilir. Onun için ağırbaşlı olmalı, düşünerek hareket etmelidir. Salihlerin vasfı Kur'an-ı kerimde mealen şöyle bildiriliyor:
(Onlar Allah’a ve ahirete inanırlar, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde birbirleriyle yarış ederler. İşte bunlar salihlerdendir.) [A.İmran 114]

Böyle hayırlı işlerin haricinde acelecilik uygun değildir. Düşünerek hareket etmek ve hayırlı işlerde sebat göstermek gerekir.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yavaş, yumuşak davranmak, Allah’ın kuluna verdiği büyük bir ihsandır. Aceleci olmak, şeytanın yoludur. Allahü teâlânın sevdiği şey, yumuşak ve ağırbaşlı olmaktır.) [E.Ya’la]

İftarda acele etmeli
İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısı ile her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir.

Namaz borcu varsa acele kaza etmeli
Farz namazı özürsüz vaktinde kılmamak büyük günahtır. Acele kaza etmek gerekir. Zaruri işler haricinde kaza etmeyi geciktirmek de büyük günahtır. Nafile zaruri iş olmadığı için, nafile kılarak, terk edilen kazayı geciktirmek dört mezhepte de haramdır. [Nafileleri kılarken kazaya da niyet etmeli. Hem sünnet sevabı alınmış olur, hem de namaz borcu ödenmiş olur.] Düşman karşısında, bir farz namazı kılmak mümkün iken terk etmek, 700 büyük günah işlemek gibidir. (Umdet-ül islâm)

Tevbe edilen günahlar affedilir
İnsan günahını ne kadar çok büyük görürse o kadar iyidir. Fakat günahı yüzünden Allahü teâlânın sonsuz rahmetinden ümit kesmek caiz değildir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: İşlediği günahı affımın yanında büyük görene gazaplanırım. Eğer acele etmek şanımdan olsaydı, acele ceza verseydim, rahmetimden ümit kesenlere acele ceza verirdim.) [Deylemi]

Allahü teâlâ, tevbe edilen günahları affeder. Tevbede acele etmeli.

Müstehap işlemek için sünnet terk edilmez
Cenaze olduğu zaman, Âyet-el kürsiyi ve tesbihleri okumayarak sünnet terk edilmektedir. Cenaze sebebiyle sünneti terk etmek uygun değildir. Cenaze namazını acele kılmak müstehaptır. Müstehap işlemek için sünnet terk edilmez. Cemaat çok olsun diye, cenaze namazını vakit namazlarından sonraya bırakmak mekruhtur. Cemaatın çok olması için, cenazeyi saatlerce bekletip, sonra acele ederek Âyet-el kürsiyi ve tesbihleri terk etmek pek yanlıştır. Özürsüz bir sünneti terk etmemeli, ortadan kaldırmamalıdır.

Şeytanla bir münazara
Şeytan, abid ve âlim Salih efendiye der ki:
- Salih efendi, ne kadar çok ibadet ediyorsun? Sanki Allah’ın ibadete ihtiyacı mı var?
- Evet, Allahü teâlâ, her ihtiyaçtan münezzehtir. Hiç kimsenin ibadetine ihtiyacı yoktur. Ancak bizim ibadete ihtiyacımız vardır. Kur'an-ı kerimde mealen, (Salih amelin faydası, bunu yapanadır) buyuruluyor. (Fussilet 46)

- Salih efendi, çok ibadet etmek için acele ediyorsun. Acele işlerde hayır olmaz. İşlerini önce bir yoluna koy, bir rahata kavuş, ondan sonra bol bol ibadet edersin. Dünyanı kazanmadan ahiretini nasıl kazanacaksın?
- Ecel benim elimde değil... Sonra bugünün işini yarına bırakırsam, yarının işini ne zaman yaparım? Hadis-i şerifte, (Yarın yaparım diyenler, helak oldu) buyuruluyor. İbadetler vakitlidir. Her ibadeti zamanında yapmak gerekir.

- Evet Salih efendi, hayırlı işte acele etmek gerekir. Hayırlı iş olan ibadetleri acele yap ki kısa zamanda daha çok ibadet etmiş olursun.
- Cenab-ı Hak, çok ibadeti değil, ihlaslı ibadeti kabul eder. Hatasız yapılan az iş, hatalı yapılan çok işten hayırlıdır.

- Ne mutlu sana Salih efendi, demek az da olsa hatasız ibadet ediyorsun. Toplumda düzgün ibadet yapamayan çok kimse vardır. İbadetinle bunlara örnek olmak için onların göreceği yerlerde ibadet etsen, daha çok sevap kazanırsın. Örnek olmamakla emr-i marufu terk etmiş olursun.
- Allahü teâlânın beni görmesi kâfidir. İnsanların da görmesini istersem, ibadete riya karıştırmış olurum. Riya ile yapılan amel kabul olmaz.

Kullanıcı avatarı
HAMZA_YILDIZ
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 181
Kayıt: Sal Mar 31, 2009 12:27 am
Konum: istanbul

Ahiret kardeşi seçerken

Mesaj gönderen HAMZA_YILDIZ » Pzt Kas 02, 2009 10:35 pm

Sual: Bir erkek bir kadınla ahiret kardeşi olabilir mi? Olabilirse erkek ona yine yabancı mıdır? Ahiret kardeşliği için dikkat edilecek hususlar nelerdir?
CEVAP
Erkekle de kadınla da ahiret kardeşi olmak caizdir. Ancak, ahiret kardeşi yine yabancıdır, kadın ise, o yine namahremdir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allah için ahiret kardeşliği yapan, ahirette öz kardeşinden daha faydalı yardımları, ondan görür. Kim ahiret kardeşini ne kadar çok severse, Allahü teâlâ da, onu o kadar çok sever.) [Ey Oğul İlm.]

(Allah için dost olan, Cennette hiçbir ameli ile erişemeyeceği dereceye ulaşır.) [İ.Ebiddünya]

(Allah yolunda bir dost edineni, Allahü teâlâ affeder.) [İ. Rafii]

(Çok dostunuz olsun! Çünkü Rabbiniz kerimdir. Kıyamette dostları arasında, din kardeşlerinin içinde bulunan kuluna azap etmekten haya eder.) [Şir’a]

(İyi din kardeşi güzel koku satan kimse gibidir. Sana koku sürmese bile, yanında bulunduğun müddetçe güzel kokusundan faydalanırsın.) [Müslim]

Ahiret kardeşine yapılacak muameleler:
1- Senden para isterse, hemen cüzdanı çıkarıp eline vereceksin. İstediğin kadar al diyeceksin. Ne kadar lazımdı, benim de ihtiyacım var falan dersen öyle kardeşlik olmaz.

2- Her işte onu kendine tercih edeceksin. Malını, canını ondan esirgemeyeceksin. Arkadaşın yanında, şu benim, şu senin dememeli! Salihler, bu benim kalemim diyenle veya gel gidelim diye çağırdığı zaman nereye diye soranla arkadaşlık etmezlerdi. Bunu senin için yaptım demek de onu minnet altında bırakmak olur, soğukluğa sebep olur. “Arkadaşlık ince ve latif bir cevherdir. Korumasını bilmezsen kazaya uğrar” demişlerdir.

3- Özür dilerse, kabul edeceksin. Bir kusurunu görünce, yetmiş şekilde tevil edip onu temize çıkaracaksın. Yine kalbin mutmain olmazsa, (Sen ne katı yüreklisin! Kardeşin sana yetmiş mazeret buldu. Sen hâlâ kusur arıyorsun) diyerek kendini suçlayacaksın. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(Özür dilemesinde samimi olmasa da din kardeşinin özrünü kabul edin. Böyle yapmayan Kevser Havuzunun başında yanıma gelemez.) [Hâkim]

(Arkadaşınla tartışma! Ona buna onun halini sorma! Belki ona düşman birine rastlarsın da, onun hakkında yanlış bir şey söyleyip aranızın açılmasına sebep olabilir.) [Ebu Nuaym]

(İki arkadaşın Allah katında en iyisi, arkadaşına karşı daha şefkatli davranandır.) [İ. Gazali]

4- Ona karşı vefalı olacaksın. Vefa demek, ihtiyaç halinde ona yardım etmektir. Arkadaşın kusurlarını görmemek, vefadandır. Arkadaşın dindeki ihtiyacı, maldaki ihtiyacından daha çoktur. Arkadaşlık, yakın akrabalık gibidir. Çocuğumuz bir günah işlerse onu hemen terk etmeyiz. Arkadaşı da hatasından dolayı terk etmek uygun olmaz. Kusurunu düzeltemeyen arkadaşı bırakmamalı, çünkü dört başı mamur arkadaş bulunmaz. Kusursuz dost arayan dostsuz kalır. (Külfetsiz nimet, dikensiz gül ve engelsiz yâr olmaz) demişlerdir.

5- Bir menfaat için arkadaşlık edenden uzak dur! Çünkü beklediği şey kesilince; özür kabul etmez. Arkadaştan hiç bir menfaat beklememeli. Ona hizmet etmek için arkadaş olmalı. Eğer bunun tersi olursa, sen kendine arkadaş değil hizmetçi arıyorsun demektir.

Kullanıcı avatarı
HAMZA_YILDIZ
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 181
Kayıt: Sal Mar 31, 2009 12:27 am
Konum: istanbul

Cübn (Korkaklık)

Mesaj gönderen HAMZA_YILDIZ » Pzt Kas 02, 2009 10:36 pm

Sual: Cübn ne demektir?
CEVAP
Cübn, korkaklık demektir. Gadabın, sert davranmanın lüzumlu miktarına (Şecaat) denir. Lüzumundan az olmasına, zayıf olmasına (Cübn) denir. Cübn, kötü huydur.

Korkak olan kimse, zevcesine ve akrabasına karşı gayretsizlik ve hamiyetsizlik gösterir. Onları koruyamaz. Zillete ve zulme boyun eğer. Haram işleyeni görünce susar. Başkalarının malına tamah eder. İşinde sebat etmez. Verilen vazifenin ehemmiyetini anlamaz. Allahü teâlâ, Tevbe suresinde şecaati, kahramanlığı övüyor. Nur suresinde, zina edenlere, had cezası verilmesinde merhamet olunmamasını emrediyor.

Hadis-i şerifte, (Sevgili kızım Fatıma hırsızlık ederse, elini keserim!) buyuruldu. Allahü teâlâ, Feth suresinde, Eshab-ı kiramı, (Kâfirlere gadap ederler), harpte sert davranırlar diyerek övmektedir. Tevbe suresi, 73. âyet-i kerimesinin meali âlisi, (Kafirlere karşı sert ol), yani saldırdıkları zaman korkmadır. Bir hadis-i şerifte, (Ümmetimin hayırlısı, demir gibi dayanıklı olanıdır) buyuruldu. İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık edenlere, saldıranlara karşı sert olmak lazımdır. Bunlara karşı korkak olmak, caiz değildir. Korkarak kaçmak, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Ecel gelince, Azrail aleyhisselam, insanı nerde olursa olsun bulur. Kendini tehlikeye atmak da, caiz değildir. Tehlikeli yerde yalnız kalmak, yalnız yürümek, günahtır.

Peygamber efendimiz korkaklıktan Allahü teâlâya sığınmıştır. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ya Rabbi, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten ve her çeşit hastalıktan sana sığınırım!) [Tergib]

Depremden kaçmak
Sual: Deprem olurken dışarıya kaçmak caiz midir?
CEVAP
Peygamber efendimiz, yolda eğri duvarın önünden koşarak geçince, Allahü teâlânın kaza ve kaderinden mi kaçıyorsun dediler. (Allahü teâlânın kazasından, yine onun kazasına kaçıyorum) buyurdu. (Hindiyye)

Deprem olurken kapalı yerde isek dışarıya kaçmanın caiz hatta müstehab olduğu kitaplarda yazılıdır. (Redd-ül Muhtar, Bezzaziye)

Fakat kaçmak tehlikeli olacaksa içeride kalıp, tedbir almak gerekir.

Kullanıcı avatarı
HAMZA_YILDIZ
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 181
Kayıt: Sal Mar 31, 2009 12:27 am
Konum: istanbul

Kanaat etmek

Mesaj gönderen HAMZA_YILDIZ » Pzt Kas 02, 2009 10:37 pm

Sual: Kanaat edilmesi söyleniyor. Kanaat ne demektir?
CEVAP
Kanaat, çalışmayıp tesadüfen önüne çıkanı kullanmak, başka bir şey aramamak demek değildir. Kanaat, bileğin emeği, alın teri karşılığı kazanılana razı olmak, başkasının kazancına göz dikmemek demektir. Başkasının daha çok kazandığını görünce, onu kıskanmamak, onun gibi çok çalışmak demektir.

Kanaat demek, ihtiyacından fazla kalan kazancını bir yere yığmayıp, İslamiyet’in emrettiği hayırlı yerlere vermek; fakirlere, kimsesizlere, hastalara; cihad edenlere yardım etmek demektir.

Kanaat, böylece iyi ahlakın kaynağı olduğu gibi, insana mahrumiyetler içinde kaldığı zaman saadet temin eden sarsılmaz bir kale gibidir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kanaat eden, en çok şükredenlerden sayılır.) [İbni Mace]

(Kıyamette “Şükredenler gelsin!” diye seslenilir. Onlar bir bayrak altında Cennete girer. Bunlar, darlık ve genişlikte, her hâl-ü kârda Allahü teâlâya şükredenlerdir.) [İ.Gazali]

Sual: Bazıları İslamiyet’i bir lokma, bir hırka sözü ile kanaat etmekle suçlamaktadır. Böylece dinin çalışmaya mani olduğunu söylüyorlar. Dinimiz çalışmayı emretmiyor mu?
CEVAP
Evet din, kadere inanmak ve kanaat etmektir. Fakat kader, çalışmamak, fazla istememek değildir. Kader, insanların ne yapacağını, Allahü teâlânın önceden bilmesi demektir. Allahü teâlâ, çalışmayı emrediyor. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Cihad edenler, çalışanlar, uğraşanlar, oturduğu yerde ibadet edip cihad etmeyenlerden daha üstündürler, daha kıymetlidirler.) [Nisa 94]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Çalışıp kazananları Allahü teâlâ sever.) [Beyheki]

(İki gün bir derecede bulunan, ilerlemeyen aldandı.) [Beyheki]

(İşlerinizi yarına bırakmayınız. Sonra yok olursunuz.) [İ. Gazali]

(Yabancı dil öğrenin. Düşmanın şerrinden böylece kurtulursunuz!) [Faideli Bilgiler]

Müslümanlık, çalışıp kazanmayı emrediyor. Kanaat demek, bir hırkaya razı olup tembel oturmak demek değildir. Müslümanlar, asla böyle değildir. Kanaat demek, kendi kazandığına razı olup, başkasının kazancına göz dikmemek demektir.

Kanaat, sinir hastalıklarını önleyen, geçimsizliği, düşmanlığı gideren, cemiyetlerin düzenlerini sağlayan bir faktördür. Kanaat, İslamiyet’in dünyaya yayılmasını, ilim ve fen abideleri kurmayı sağlamıştır. (Çalışan kazanır) ve (Herkes yaptığını bulur) meal-i âlisinden olan âyet-i kerimeler ile (Allahü teâlâ çalışıp kazananları sever) ve Münavideki (Allahü teâlâ çalışmayan gençleri elbette sevmez) gibi, nice hadis-i şerifler, çalışıp ilerlemeyi mi, yoksa uyuşukluğu mu emrediyor?

Müslümanların kurduğu Emevi, Abbasi, Gaznevi, Hind Timurları ve Endülüs ve Osmanlı medeniyetleri, çalışkanlığı mı, yoksa uyuşukluğu mu gösteriyor?

Bir dervişin, bir lokma, bir hırka sözü, Kur'an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin emirlerini değiştirebilir mi?

Kullanıcı avatarı
HAMZA_YILDIZ
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 181
Kayıt: Sal Mar 31, 2009 12:27 am
Konum: istanbul

Hasta ziyareti

Mesaj gönderen HAMZA_YILDIZ » Pzt Kas 02, 2009 10:38 pm

Sual: Hastayı ziyaret farz mıdır?
CEVAP
Hasta ziyareti sünnet, hastanın kimsesi yoksa vacibdir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Müslümanın, müslüman üzerinde beş hakkı vardır: Selamını almak, hastalanınca ziyaret etmek, cenazesine gitmek, davetine icabet etmek, aksırıp da elhamdülillah dediği zaman, yerhamükallah demektir.) [Müslim]

(Biri ile arkadaş olunca, kimliğini öğren! Hasta olursa ziyaretine, ölürse cenazesine gidersin.) [Beyheki]

(Hasta ziyareti için bir mil, iki kişinin arasını düzeltmek için iki mil, Allah için dost edindiğin birini ziyaret için üç mil uzakta da olsa git!) [İbni Ebiddünya]

(Allahü teâlâ birine, (Ben hastalandım, beni ziyarete gelmedin) buyurur. O kimse, (Ya Rabbi, seni nasıl ziyaret edeceğimi bilmiyorum) deyince de, (Falanca müslüman hastalandığında, ziyaret etseydin, beni bulurdun) buyurur.) [Müslim]

(Hasta ziyareti güzel iştir.) [Taberani]

Birisi hastalanınca hemen ziyarete gidilmez. Sık sık gitmek de doğru değildir. En fazla iki günde bir gidilebilir. Peygamber efendimiz, (Hastayı ziyaret üç günden sonradır. Ziyareti de seyrek yapın. Dalgınsa ziyaret gerekmez) buyurdu. (Deylemi)

Ziyareti ganimet bilmeli
Hastayı ziyaret etmeyi ganimet bilmelidir! Çünkü çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Hasta ziyaret eden kimse için, yetmiş bin melek, ertesi gün aynı vakte kadar istiğfar eder.) [Şirazi]

(Hasta ziyaretine giden kimse, Allahü teâlânın rahmetine girer, onun yanında oturunca da bu rahmete gömülmüş olur.) [Beyheki]

(Bir hastayı ziyaret edip, yanında bir miktar oturan müslümana, bir an günah işlenmemiş bir yıllık amel sevabı verilir.) [Ebu Nuaym]

(Bir günde şu beş şeyi yapan Cennet ehli olur: Hastayı ziyaret, cenazeye gitmek, Cuma günü oruçlu olmak, Cumaya gitmek, sadaka vermek.) [E.Ya’la]
[Cuma günü oruç tutmak isteyen, perşembe ile veya cumartesi günü ile beraber tutmalıdır!]
Peygamber efendimiz, ziyaretçiye çok sevap verildiğini bildirince, oradakiler, hastaya da sevap olup olmadığını sordular. (Hastaya kat kat daha çok sevap verilir) buyurdu. (Taberani)

Ziyarete yeni elbise ile değil, her gün giyindiği elbise ile gitmelidir! Hastanın başucunda değil, ayak ucunda oturmayı tercih etmelidir!

Hastanın yüzüne bakmayıp, sağa sola bakmak veya önüne bakmak uygun olmadığı gibi, devamlı olarak hastanın yüzüne bakmak da uygun değildir.

Hastanın yanında asık suratla durmamalıdır! Güzel şeylerden bahsetmeli, iyileşmesi için dua etmelidir! Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Hastayı ziyaret eden kimse, müsafeha etsin ve elini hastanın alnına koyup, halini sorsun ve onun için şifa ve uzun ömür dilesin, ondan dua da istesin. Çünkü hastanın duası meleklerin duası gibidir.) [Beyheki]

Peygamber efendimiz, bir hastayı ziyaret edince, (Bir şeyin yok, inşaallah bu rahatsızlığın, günahlarını temizler) buyururdu. (Buhari)

Ziyarette hastanın yanında çok oturmak, uygun değildir. Peygamber efendimiz, (Hasta ziyaretini kısa tutmak sevaptır) buyurdu. (Bezzar)

Hasta da, halinden şikayet etmemelidir! Peygamber efendimiz, (Sadakayı gizli veren, musibetini gizleyen, halini Allah’a arz eden için, Allahü teâlâ buyurur ki: Kulum verdiğim belaya sabretti. Ziyaretçilere beni şikayet etmedi. Ben de onun vücudunu daha sıhhatli kılarım. Günahsız olarak iyileşir. Ölürse rahmetime kavuşur) buyuruyor. (Taberani)

Hasta hâlinden şikayet etmediği gibi, “Beni ziyarete gelmiyorlar” diye de şikayet etmemelidir! Kendisini ziyarete gelmeyenin bir mazeretinin olabileceğini düşünmeli, ona suizan etmemeli, küsmemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Birbirinizle münasebeti kesmeyin! Müslüman kardeşine üç günden çok dargın durmak helal değildir.) [Buhari]

Sual: Hasta ziyaretine giderken çiçek götürmek hıristiyan âdeti midir?
CEVAP
Mubah işlerde gayrı müslimlerin âdetine uymak günah olmaz. (Hadika) Ziyarete giderken çiçek götürmek günah değildir. Hadis-i şeriflerde, (Kime güzel kokulu çiçek ikram edilirse reddetmesin, onu alıp koklasın) ve (Kırmızı gülü koklayıp da bana salevat getirmeyen, bana eziyet etmiş olur) buyuruldu. (Şir'a)

Sual: Bir arkadaş, hastalığında kendisini ziyaret edemediğim için bana darılıp küsmüştür. Hastayı ziyaret etmek farz mı?
CEVAP
Hasta ziyareti sünnettir. Hastanın kimsesi yoksa vacip olur. Sünnet olan hasta ziyaretini yapmayana küsmek haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslümana, üç günden fazla dargın duran, Cehenneme gider.) [Nesai]

Sual: Hasta ziyaretinde nelere dikkat etmek gerekir?
CEVAP
Hastanın yanına Euzü besmele ile selam vererek girmeli, mümkünse sağ tarafına oturmalı, dua etmek için hal ve hatırını sormalı, bir ihtiyacı olup olmadığını sormalı, varsa yardımcı olmalı. Ona da duyurmak için Kelime-i şehadet söylemeli. Yanında fazla oturmamalı. Eğer ısrar ederse biraz daha oturulabilir. Ayrılırken de hayırlı âcil şifaya kavuşması için dua etmelidir.

Kullanıcı avatarı
HAMZA_YILDIZ
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 181
Kayıt: Sal Mar 31, 2009 12:27 am
Konum: istanbul

Komşuluk

Mesaj gönderen HAMZA_YILDIZ » Pzt Kas 02, 2009 10:39 pm

Sual: Komşu hakkının dindeki yeri nedir?
CEVAP
Komşu hakkı önemlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allah’a ve kıyamete inanan, komşusuna iyilik etsin!) [Buhari]

(Evinizde pişen yemekten, komşunuzun hakkını verin.) [Şir’a]

(Komşusu aç iken tok yatan, [gerçek] mümin değildir.) [Buhari]

(Komşuya da, ana-babaya hürmet eder gibi hürmet etmek gerekir.) [Şir’a]

(Güzel komşuluk et ki, hakiki mümin olasın.) [Tirmizi]

(Komşunun miras hakkı gibi hakkı vardır, o da komşuluk hakkıdır. Eğer müslüman ise sende iki hakkı vardır: Biri komşuluk hakkı, biri de Müslümanlık hakkı.) [İslam Ahlakı]

(Komşu üç türlüdür: Bir hakkı olan, iki hakkı olan üç hakkı olan komşu. Bir hakkı olan, akraba olmayan gayri müslim komşudur. İki hakkı olan komşu, Müslüman olan komşudur ki, onun hem Müslümanlık, hem de komşuluk hakkı vardır. Üçüncü hakkı olan komşu ise, akraba olan Müslüman komşudur. Bunun hem Müslümanlık, hem akrabalık, hem de komşuluk hakkı vardır.) [Ebu Nuaym]

(Komşusuna üzen, beni üzmüş olur. Bana eziyet eden Allah’a eziyet etmiş olur. Komşusu ile dövüşen, benimle dövüşmüş olur. Benimle dövüşen Allah ile dövüşmüş olur.) [Ebu Nuaym]

(Namaz kılan, oruç tutan, sadaka veren, fakat dili ile komşularını inciten nice kimseler vardır ki, gidecekleri yer Cehennemdir.) [Hakim]

Komşuya emr-i maruf yapmamak önemli bir kul hakkıdır. Mesela, alkollü içkilerin, açık gezmenin haram olduğunu, güler yüz ve tatlı dil ile komşularına anlatmalı. Komşularının günah işlediklerini görüp de, bana ne diyerek evine çekilen, uygun bir şekilde onlara nasihat etmeyen ve kendileri ile görüşmeyen, onların Cehennemden kurtulması için yardım etmeyen mesul olacaktır. Komşuları böyle bir kimseyi, kıyamette Allahü teâlâya şikayet edeceklerdir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Nice kimse, kıyamette komşusunun yakasına yapışıp "Ya Rabbi, buna, niçin kapısını bana kapattığını sor. Niçin elindeki nimetlerden bana da vermedi" diyecektir.) [İsfehani]

(Komşun yardım isterse yardım et. Borç isterse ver. Fakir ise gözet. Hastalanırsa ziyaret et. İyi şeylerini tebrik et, felaketlerinde sabır dile. Ölünce cenazesine git.) [Harâiti]

Kötü komşu
Müslüman, komşunun sıkıntılarına da katlanır. Ona zararı dokunmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Komşusu kötülüğünden emin olmayan kimse, [kâmil] mümin değildir.) [Buhari]

(Allah’a ve ahirete inanan, komşusunu incitmesin!) [Buhari]

(Allah ve Resulünü seven, bunların da kendisini sevmesini isteyen, konuşunca doğru söylesin, emanete riayet etsin ve komşusu ile iyi geçinsin!) [Beyheki]

(Komşusu, şerrinden emin olmayan kimse, iman etmemiştir.) [Bezzar]

(Kötü komşu, gördüğü iyiliği gizler, kötülüğü de yayar.) [Taberani]

(Komşunun köpeğini döven, sahibini incitmiş olur.) [İ. Gazali]

(Sıkıntıya düşen komşusuna yardım edene, sıkıntısını giderene, kıyamette en kıymetli elbiseler giydirilir.) [Şir’a]

(Komşu hakkı dört taraftan kırk evdir.) [İ.Hibban]

(Kendisinin iyi mi, kötü mü olduğunu anlamak isteyen kimse, salih komşularının kendisi hakkında ne dediklerini öğrensin! "iyi" diyorlarsa, Allah indinde iyi olduğunu anlasın!) [İbni Mace]

Evet, salih komşularımız, bize iyi birisi diyorlar mı?
Her müslümanın, bilhassa yeni evlilerin, haramlardan sakınan, ibadet yapan salih müslümanlar arasında ev araması gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ev satın almadan önce, komşuların nasıl olduklarını araştırın! Yola çıkmadan önce, yol arkadaşınızı seçin!) [Şir’a]

İyi komşu
İyi komşu, sadece komşularına zarar vermeyen değil, onlardan gelecek zararlara ve sıkıntılara da katlanandır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Malına veya çoluk çocuğuna zarar verir korkusu ile komşusuna kapısını kapatan, onunla görüşmeyi kesen [hakiki] mümin değildir.) [Harâiti]

(İnsanların arasına karışıp da, onlardan gelen sıkıntılara sabreden mümin, kenara çekilip onlardan gelecek sıkıntılara sabretmek sevabından mahrum kalan müminden daha iyidir.) [Tirmizi, İ. Mace, İ. Ahmed, Beyheki]

(Allah indinde komşuların iyisi komşularına faydalı olandır.) [Hakim]

(Cebrail aleyhisselam, komşu hakkının öneminden o kadar bahsetti ki, komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.) [Buhari]

Bir kimse, komşusundan ne bekliyorsa, komşusuna da aynı şeyleri yapmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah’a yemin ederim ki, bir kimse, kendisi için sevdiği şeyi, komşusu veya arkadaşı için sevmedikçe iman etmiş olmaz.) [Müslim]

İyi komşu bir nimettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şunlar Müslüman için saadettir: Saliha hanım, iyi komşu, geniş ev ve uygun binek.) [Hakim]

(Bir salih müslümanın hürmetine, komşulara gelecek yüzlerce bela önlenir.) [Taberani]

(İki kişi, ölen komşusu için, “Biz bunu iyi biliyoruz” derse, o kul öyle olmasa da, Allahü teâlâ meleklere buyurur ki: İki komşunun şahitliğini kabul edin ve ölenin ilmimdeki durumuna bakmayın!) [İ.Neccar]

(İyi komşuluk, ülkeleri mamur eder ve ömrü uzatır.) [İ. Ahmed]

(İyi komşu, komşusunu Cennete sokar.) [Deylemi]

Komşuyu üzmekten sakınmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Komşusuna eziyet eden, bana eziyet etmiş olur.) [Ebuşşeyh]

(Komşusuna eza edeni Allahü teâlâ sevmez.) [Deylemi]

(Komşusu şerrinden emin olmayan, [gerçek] mümin olamaz.) [Buhari]

(Kötü komşuya kıyamette Allahü teâlâ rahmetle nazar etmez.) [Deylemi]

(Allahü teâlâ komşusunun kötülüğüne, ölene kadar sabreden kişiyi sever.) [Hatib]

(Eza eden komşuya sabredeni Allah sever.) [Hakim]

(Allah ve Resulünün sizi sevmesi için, emanete riayet edin, doğru konuşun, komşunuzu üzmeyin ve ona iyi muamele edin.) [Taberani]

Sual: Bizimle aynı varlıkta komşu bir hanım var. Evimizde un, şeker, yağ gibi gıda maddesi veya herhangi bir kitap, bir alet görse, ödünç olarak, ariyet olarak ister. Getirme huyu da yoktur. Hani maddi durumları kötü olsa, varsın getirmesin diyeyim. Bizden aşağı tarafları yok. Beyim, "Ne isterse istesin hiçbir şey vermemeli!" diyor. Komşu hakkından korkuyorum. Vermesem günah olur mu? Komşumun her gördüğünü istemesi ve aldığını getirmemesi günah değil midir? Bu komşu, sadece bizden değil, başkalarından da böyle şeyler istiyormuş.
CEVAP
Beyiniz, sizin malınızı, siz de beyinizin malını izinsiz harcayamazsınız. İzinsiz harcamak, başkasına vermek günah olur. Komşu gelince, "Beyim razı olmuyor. Ondan izinsiz bir şey vermem günahmış" derseniz, o da bir daha bir şey isteyemez. Ondan bundan bir şey istemek doğru değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanlardan bir şey istemeyin, velev ki bir misvakı bir defa kullanmak için de olsa.) [Bezzar]

Ödünç veya borç alıp da vermemek günahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Aldığı borcu ödemek istemeyenlere Allahü teâlâ, kıyamette "Bu kimsenin hakkını sizde bırakacağımı mı zannettiniz?" buyurarak o kimsenin iyi amellerini alıp diğerine verir. Eğer borcunu vermeyenin iyi ameli yoksa, borç verenin kötü amellerini, günahlarını borçluya yükler.) [Taberani]

Bir kimseye zarar vermek, kalbini kırmak kötüdür. Fakat komşuya zarar vermek, onu incitmek daha kötüdür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Komşusu, zararından emin olmayan kimse, Allah’a iman etmiş sayılmaz.) [Bezzar] [Yani bu kimse kâmil mümin değildir.]

Komşu kötü de olsa, ona elden gelen iyiliği yapmaya çalışmalıdır!
Müslüman, komşunun sıkıntılarına da katlanır. Ona zararı dokunmaz.

Sual: Gittiğim yerlerde çeşitli sebeplerden dolayı bazı bahaneler bularak yapılan ikramları kabul etmiyorum. Günah oluyor mu?
CEVAP
Meşru bir mazeretiniz yoksa, yiyip içilmesi haram olmayan ikramı reddetmek uygun değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimseye bir arkadaşı ikramda bulunursa, onu kabul etsin! Çünkü o Allahü teâlânın ikramıdır. Allah’ın ikramını da reddetmeyin!) [Ebu Nuaym]

(Arkadaşının evine gelip de, önüne konulanı yememek cefadır.)

Kullanıcı avatarı
HAMZA_YILDIZ
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 181
Kayıt: Sal Mar 31, 2009 12:27 am
Konum: istanbul

Söz taşımak

Mesaj gönderen HAMZA_YILDIZ » Pzt Kas 02, 2009 10:41 pm

Sual: Söz taşımanın dindeki yeri nedir?
CEVAP
Doğru olarak söz taşımak da nemime [koğuculuk] olur. Yalan katılırsa iftira da olur. Koğuculuk günahtır. Ahirette cezası ağır olduğu gibi, dünyada da insanların aralarının açılmasına sebep olur. Onun için "Taş taşı da, söz taşıma" derler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Hasetçi, koğucu ve falcı benden değildir.) [Taberani]

(En kötünüz, söz taşıyan, dostların arasını bozan ve ayıp araştırandır.) [Taberani]

(Koğuculuk yapan melundur.) [İ.Maverdi]

(Söz taşıyan helalzade değildir.) [Hakim]

(Söz taşıyan, veled-i zina veya zina karışıklığı bulunan soysuz kimsedir.) [Beyheki]

(Koğucu, kıyamette maymun suretinde haşrolunur.) [R.Nasıhin]

(Söz taşıyan Cennete girmez.) [Buhari]

Bu hadis-i şeriflerde geçen (Cennete giremez), (Benden değil) demek, "Tevbe edip helalleşmeden ölen, cezasını çekmeden Cennete giremez" manasındadır. Eğer affa veya şefaate uğrarsa veya sevapları çok olur, günahlarından fazla gelirse Cennete girer. Değilse, cezasını çeker. Ehl-i sünnet itikadında, günah işleyene kâfir denmez.

Her doğru söylenmez. Laf taşırken doğru söylenmiş olabilir, ama bu doğruyu söylemek de büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Koğuculuk, kabir azabına sebep olur.) [Beyheki]

(Allahü teâlâ laf taşıyanın kabrinde bir ateş musallat eder. O ateş onu kıyamete kadar yakar.) [Şir’a]

Resulullah efendimiz, iki kabre uğradı. (İkisi de azaptadır. Biri, elbisesini idrardan korumaz, diğeri ise koğucu idi) buyurdu. (Şir’a)

Salih bir zat, kendisine söz getirene dedi ki:
(Bize üç kötülük getirdin. Sevdiğim kimseyi bana düşman etmek istiyorsun. Huzurlu kalbimi karıştırdın. Benim yanımda âdil, iyi biri idin, kendini fasık, kusurlu yaptın.)

Koğuculuk afetinden kurtulmak için, söz getirene karşı şu altı şeyi yapmak gerekir:
1- Ona inanmamalı. Çünkü söz getiren fasıktır. (Fasıka inanılmaz. Sözü ile hareket edilmez. Koğucunun sözlerini kabul etmek, koğuculuktan daha kötüdür) buyurulmuştur.

2- Onu bu münkerden nehyetmeli. Çünkü Allahü teâlâ (Münkerden nehyet) buyurdu. (Lokman 17)

3- Onu sevmemeli! Çünkü söz taşımak günahtır. Günahkâr sevilmez. Onu düşman bilmeli!

4- Söz getirdiği kimseye acaba hakikaten söylemiş mi diye suizanda bulunup da ona kötü gözle bakmamalı! Çünkü suizan haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Suizan etmeyin! Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur. İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, münakaşa, haset ve düşmanlık etmeyin, birbirinizi çekiştirmeyin, kardeş gibi birbirinizi sevin!) [Müslim]

5- Getirilen sözün doğru olup olmadığını araştırmamalı! Çünkü tecessüsü, günahları araştırmayı, Allahü teâlâ yasak etmiş, (Birbirinizin kusurunu araştırmayın) buyurmuştur. (Hucurat 12)

6- Getirilen söz hakkında kimseye bir şey söylememeli! Eğer söylenirse, başkasının perdesi yırtılmış, günahı meydana çıkarılmış olur. Kusurları gizlemeli, açığa vurmamalı. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Arkadaşının kötülüğünü gizleyenin kusurları, kıyamette gizlenir.) [Taberani]

(Arkadaşının aybını görmeyip gizleyen, Cennete gider.) [Taberani]

(Arkadaşının aybını açığa vuranın aybı açığa çıkar. Hatta evinde bile rezil olur.) [İbni Mace]

(Müslümanın aybını araştıran, ona kötülük etmiş olur.) [Ebu Davud]

(Birini tevbe ettiği günahtan dolayı ayıplayan, aynı günaha maruz kalmadan ölmez.) [Tirmizi]

Görüldüğü gibi söz taşıyan kaç tane farzı terk ediyor ve kaç tane haram işlemiş oluyor.

Sual: Bir arkadaş benim aleyhimde konuşmuş. Başka arkadaş da, benim iyiliğim için, konuşulanları bana anlattı. Arkadaşın yalan söyleyeceğinden şüphe etmiyorum. Fakat belki yanlış anladığı yer olma ihtimalini düşünerek, araştırdıktan sonra tedbir almam uygun olur mu?
CEVAP
Size bunu nakleden arkadaş, söz taşımış, koğuculuk yapmış, yani haram işlemiştir. Siz de bunu dinleyip kabul etmişseniz, günaha ortak olmuşsunuzdur. Koğuculuk, umumiyetle birinin aleyhinde konuşulanları ona aynen ulaştırmak demektir. Gıybete benzeyen tarafı da vardır. Bir kimsenin hoşa gitmeyen şeyini başkasına açıklamaya da söz taşımak denir. Söz taşımak, büyük günahlardandır. Söz taşımaya nemmamlık, koğuculuk denir. Tevbe etmeli, bir daha nemmamlıktan [söz taşımaktan] sakınmalıdır!

Söz taşıyan hizmetçi
Adamın birisi hizmetçi alırken kötü huyu olup olmadığını sordu. (Biraz koğucudur) dediler. (Mühim değil) diyerek hizmetçiyi aldı.

Hizmetçi, evin hanımına, (Ben çok tecrübeliyim. İnsanların gözünden anlarım. Efendin seni sevmiyor. Başkasında gözü var. Eğer uyurken çenesinin altından birkaç kıl kesip getirirsen, büyücülüğü bildiğim için, sana bir şeyler öğretirim. O zaman efendin seni çok sever, gözü dışarıda olmaz) dedi.

Hizmetçi, kadının efendisine de, (Hanımının gözü dışarıdadır. Seni sevmiyor, hatta öldürmek istiyor) dediyse de adam, (Hanımımı tanırım. Öyle bir şey düşünmez) dedi. Fakat hizmetçi, (Tecrübesi bedavadır. Çok yorgunum de, uyur gibi yap. Seni kesmeye gelirse, sözümün doğru olduğunu anlarsın) dedi.

Adam uyur numarası yaptı. Kadın elinde ustura ile yavaşça geldi. Çenesinin altına elini uzatınca, hanımının kendisini öldüreceğine inanıp kadını öldürdü.

Hizmetçi, kadının akrabalarına haberi ulaştırınca, akrabaları, bu adamı öldürdü. Adamın akrabalarına haber gidince, onlar da bunları öldürmeye başladı. Çok kan döküldü.

Kullanıcı avatarı
HAMZA_YILDIZ
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 181
Kayıt: Sal Mar 31, 2009 12:27 am
Konum: istanbul

İstişarenin önemi

Mesaj gönderen HAMZA_YILDIZ » Pzt Kas 02, 2009 10:43 pm

Sual: İstişarenin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Bir iş yaparken ehline sormaya "meşveret" veya "istişare" denir. İstişare sünnettir. Kur'an-ı kerimde mealen, (Yapacağın işi önce meşveret et!) buyuruluyor. (Al-i İmran 159)

İyi kimseler övülürken de (İstişare ederek iş yaparlar) buyuruluyor. (Şura 38)

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(İstişare, pişmanlığa karşı kaledir.) [İ. Maverdi]

(İstihare eden, mahrum kalmaz, istişare eden pişman olmaz.) [Taberani]

(İnsanı pişman eden, kendi görüşündeki ısrardır.) [İ. Maverdi]

(Kendi düşüncenize göre hareket etmeyin!) [Taberani]

(Yapacağı işi ehli ile istişare edene, o işin en güzeli nasip olur.) [Taberani]

Hazret-i Âdem, “İşlerinizi istişare ile yapın. Eğer ben, yasak meyve konusunda meleklerle istişare etseydim, musibete maruz kalmazdım” buyuruyor. İstişare edilecek kimsede şu vasıflar bulunmalıdır:
1- Akıllı olmalı! Akıllı ile istişare galibiyet, ahmakla istişare mağlubiyet denilmiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Akıllıya danışıp onu dinleyen, doğruyu bulur, dinlemeyen pişman olur.) [İ. Maverdi]

2- Tecrübeli, işinin ehli olmalı! Çünkü, her şey akla, akıl da tecrübeye muhtaçtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tedbirli kimse, işinin ehli olana danışıp, ona göre hareket eder.) [Ebu Davud]

Hazret-i Lokman Hakim de buyurdu ki:
(Yapacağın işi, daha önce bunu denemiş, tecrübeli kimseye danış! Çünkü o, kendisine pahalıya mal olmuş doğru görüşleri sana bedava verir.) [İ. Maverdi]

3- İlim sahibi ve salih olmalı! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Salih olan âlimlerle istişare edin!) [Taberani]
Hazret-i Ömer, (Allah’tan korkanlarla istişare edin) buyurmuştur.

4- Dost olmalı! Dost olmayan kimseler, yanlış bilgi verebilir.

5- Fikri kuvvetli, sıhhatli olmalı! Düşüncesi dağınık, kaygılı kimselerin görüşü isabetli olmaz.

Danışılacak kimsenin, insanların hâlini, zamanın ve ülkenin şartlarını bilmesi gerekir. Bundan başka, aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören ve hatta sıhhati yerinde olan kimselerle istişare edilir. Böyle vasıflara haiz olmayan kimselerle istişare etmek günah olur. Peygamber efendimiz eshabı ile istişare eder, bazen bir iş için, akıl, takva, hikmet ve tecrübe sahibi on kişiye danışırdı.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İstişare edilen, güvenilen kişidir, kendisine layık gördüğünü başkasına tavsiye eder.) [Taberani]

(Danışana, bilerek yalan söyleyen ona hıyanet etmiş olur.) [İbni Cerir]

(Danışan yardıma kavuşur. İstişare edilen emindir.) [Askeri]

(Danışılan, güvenilir kimsedir. Biliyorsa söyler, bilmiyorsa sükut eder.) [Kudai]

İstişare ile yapılan iş, hatalı görünse de, sormadan yapılandan üstündür.

İstişare sünnettir, danışan dağı aşar,
Danışmayan zavallı, düz yolda bile şaşar.

Bilmemek ayıp değil, sormamak ayıp olur,
Ehline soran kişi, hakiki yolu bulur.

Meşveretin Türkçesi, ehline danışmaktır,
Başlamadan bir işe sebebe yapışmaktır.

İstişare edenler, hiç pişman olmaz elbet
Danışacak bir yerin varsa ne büyük nimet

Şaşkınlık içindesin, sendeki bu çile ne?
Eğer bin bilsen bile, sormalısın bir bilene

İstişare sünnettir
Sual: Allahü teâlâ yapacağımız işleri danışarak yapmamızı emrediyor. Danışarak iş yapmak farz mıdır? Hangi işi kimlere sormak gerekir?
CEVAP
İstişare, yani danışmak sünnettir. Unutulmuş, sünnetleri meydana çıkarmak çok sevaptır. Danışmak insanı pişman olmaktan koruyan bir kale gibidir.

Danışılacak kimsenin, insanların halini, zamanın ve ülkenin şartlarını bilmesi gerekir. Buna siyaset bilgisi denir.

Bundan başka, aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören ve hatta sıhhati yerinde olan kimselerle istişare edilir. Böyle vasıflara haiz olmayan kimselerle istişare etmek günah olur. Gerek din ve gerek dünya işlerinden bilmeden hüküm verene melekler lanet eder.

Bilinen şeyde istişareye lüzum yoktur. Fakat bildiğimizi zannettiğimiz nice şeyleri bilmediğimiz meydana çıkıyor.

Bir iş, neticesine göre ölçülür. Sonu hayırla mı, yoksa şerle mi biteceğini bilemeyiz. Olmasını şiddetle arzu ettiğimiz bir iş, bizim için çok tehlikeli olabilir. Aksine olmamasını istediğimiz bir iş, bizim için çok hayırlı olabilir.

Yukarıda vasıflarını bildirdiğimiz salih kimselerle istişare edince, verdikleri cevap pek aklımıza yatmasa da o işi yapmamız gerekir. Çünkü ehli ile danışılarak yapılan işin neticesi hayırlı olur. Onun için (Danışan dağı aşmış, danışmayan düz ovada yolu şaşırmış) dedikleri gibi, (Meşveretsiz yapılan şeyden hayır gelmez) de demişlerdir. (Şir’a)

Kendi görüşünde direnen kişi bir başka fikre muhtaç olmaktan kendisini hiçbir vakit kurtaramaz. Danışma yolunu benimseyen kişi ise helakten korunmuş olur. Hikmet ehli buyuruyor ki:
"İstişare, doğru yolu bulmanın tâ kendisidir! Her kim ki, kendi görüşünü beğenip başkası ile istişareye muhtaç olmadığını düşünse ve müşavereye lüzum görmese elbette yapacağı işte hata meydana gelir."

İşlerinde güçlükle karşılaşırsan akıllı kişilerin görüşlerine müracaat et. İstişareden kaçınma! Kendi görüşünle baş başa kalıp pişmanlık duymaktan elbette daha çok iyidir.

İdarede istişare şekli
Sual: İdareci, kendileri ile istişare edilecek kişilerin hepsi ile bir araya gelerek mi, yoksa her biri ile ayrı ayrı mı istişare etmesi daha uygundur?
CEVAP
Arap, Fars ve Hind hükümdarları toplu danışmayı, yani hep bir araya gelerek istişare olunmasını tercih etmişler, "Topluca bir araya gelinerek istişare olunmalıdır. Çünkü herkes kendi görüşünü açıklar. Karşılıklı itiraz, tenkit ve tartışmalar olur. İddialar ispat edilir. Ve en isabetli olan görüş herkesin oybirliği ile kabul edilir. Böyle istişare genellikle hatadan uzak kalır" demişlerdir.

Rum ve Mısır hükümdarları ise münferit olan danışmayı tercih etmişler, "Tek başına olan kişi mesele hakkında zihninde beliren çözüm şeklini, hiçbir etki altında kalmadan ortaya koyar. Böylece ayrı ayrı bütün danışmanların kendine has görüşleri, idareci tarafından alınmış olur. Halbuki toplu danışmada kişilerden birinin ortaya attığı fikir, diğer kişileri etkisi altında bırakır ve ötekilerin ona uyma ihtimali belirir. Bu suretle herkesin o meseleye ait fikrinin ortaya çıkması imkanı kalmaz" demişlerdir.

Türk hakanları ise, duruma göre hareket edilmesini tercih etmişler, önce, teker teker herkesin görüşünü almalı, sonra da hepsini toplayarak birlikte istişare olunmalıdır demişlerdir.

İdare, bir bahçeye benzer. Bahçe sahibi gece gündüz o bahçenin bakımına, geliştirilmesine ne kadar dikkat ederse ve bu ne derece gerekli ise idarenin devamlı bir şekilde terbiyesine dikkat etmek gerekir. Bahçe sahibi, bahçede meydana gelen işe yaramaz dikenleri, çalıları ayıklar; bunları bahçenin etrafını çeviren sınıra, duvarlara yerleştirir. Böylece bahçedeki zararlı ot ve dikenler temizlenerek mahsulün verimli olmalarına sebep olur. Ayrıca dışarıdan bahçeye gireceklere mani olur.

Not: İstişare toplantısının mübarek olması için, Mehmed isminde birinin bulunması iyi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Meşveret için toplananların arasında Muhammed isimli biri yoksa, o toplantı mübarek olmaz.) [İbni Asakir]

İdarecinin istişaresi
Sual: Bir kimse veya bir idareci istişare ettikleri kimselerin görüşlerine aynen uyması gerekir mi?
CEVAP
İstişare, bir işi yaparken o işin ehli olan kimselerin görüşlerini almak demektir. İstişare ettikten sonra, istişare ettiği kimselerin görüşlerine uyma zorunluluğu yoktur. Hangi görüş aklına yatarsa ona uyar. İstişare edilen kimselerin, (Bizim görüşümüzü aldı, fakat bizim dediklerimize uymadı) demeye hakları olmaz.

Bunun bir örneği Eshab-ı kiram zamanında yaşanmıştır. Hazret-i Ebu Bekir halife iken, mürtedlerle savaş etmeye karar verince, Hazret-i Ömer, istişare edilmesini teklif etti. Hazret-i Ebu Bekir de, ileri gelenlerle istişare etti. Müşavere heyetindekiler, çeşitli makul sebepler yüzünden savaşmayı uygun görmediklerini belirttiler. Şayet savaşılırsa da, askerlerin yarısının şehirde kalıp, şehrin emniyetini sağlaması gerektiğini söylediler. Hazret-i Ebu Bekir, hepsini dinledikten sonra, (İstişare yapılmıştır, savaşa karar veriyorum, tek kişi kalmadan askerlerin hepsinin de savaşa gitmesini emrediyorum) buyurdu. Eshab-ı kiram, kendi görüşlerine aykırı karar alınmasına en ufak bir tepki göstermediler. Çünkü istişare sonunda bu karar verilmiştir. Onun için, idareciler, bizimle görüşüp de bizim düşüncemize aykırı hareket ederlerse, tepki göstermemiz caiz olmaz.

Emir üzerine bütün ordu, savaş meydanında toplandı. Düşman ordusu, yerin göğün askerlerle dolu olduğunu görünce, bunların, en az yarısı da şehirde nöbet bekliyordur diyerek barış teklifinde bulunmaya, istenileni vermeye mecbur kaldı. Böylece Hazret-i Ebu Bekrin basireti, yüksek deha sahibi olduğu bir kez daha meydana çıktı. Müslümanlar arasında birlik beraberlik bozulmadan kâfirlere karşı savaşsız galibiyet kazanıldı.

İstişare herkesle yapılmaz
Sual: İstişare ettiğimiz kimse yanlış cevap verirse, istişarenin faydası kalır mı?
CEVAP
İstişare, herkesle yapılmaz. O işin ehli olanla yapılır. Bir iş, ehliyle istişare edilirken, soran Allah rızası için sorar, cevap veren de Allah rızası için, ihlâsla cevap verirse, cevap yanlış bile olsa, Allahü teâlâ o işin neticesini hayra çevirir, yani o iş mutlaka hayırla sonuçlanır.

Hanımla istişare
Sual: Kadınlarla istişare etmekle ilgili hadis var mıdır?
CEVAP
Evet, vardır. Bahsedilen hadis-i şerif istişarenin önemini bildiriyor. Kadınlar genelde hisleriyle karar verirler. Onun için bunların söylediklerini ihtiyatla karşılamak gerekir. Kimse bulunmazsa, kadınlarla da istişare etmeli; ama hisleriyle konuşuyorsa ihtiyatla karşılamalıdır. Yine de onlarla istişareden uzak durmamalıdır.

Cevapla

“İSLAMİYETİ YAŞAYIŞ ve DİNİ KONULAR HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİZ” sayfasına dön