ÖLÜMÜ HATIRLA....
Gönderilme zamanı: Sal Tem 22, 2008 12:26 pm
[align=center]Dünyaya dalan, dünyaya aldanan, şehvetlerine köle olan bir kimsenin kalbi
şüphesiz ki ölümün zikrinden gaflet gösterir. Ölümü hatırlamaz. Kendisine
ölüm hatırlatıldığında bunu hoş karşılamadığı gibi ölümden nefret eder. Onlar
o kimselerdir ki Allah onların hakkında şöyle buyurmuştur:
"De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır! Sonra
hem gizliyi hem de aşikârı bilen (Allah'a) döndürüleceksiniz. O size (bütün)
yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma, 8)
İnsanlar, yâ dünyaya dalan veya tevbe edip başlayan veyahut da sonuna
varan bir ariftir.
Dünyaya dalan kimse ölümü hatırlamaz. Eğer hatırlarsa elinden kaçırdığı
dünya için üzüldüğünden dolayı hatırlar. Onun zemmiyle meşgul olur. Bu
kimseyi, ölümü hatırlaması Allah'tan daha da uzaklaştırır.
Tevbe edene gelince, o kalbinde korkunun kabarması, tövbesinin
tamamlanması için ölümü çokça hatırlar. Bazı zamanlar tevbesi tamam
olmadan önce kendisini kapıp götürmesinden korktuğu için ölümden
hoşlanmaz. O ölümü
hoş karşılamamakta mazurdur. Bu durum şu hadisin kapsamına girmez.
"Kim Allah'ın mülakatından hoşlanmazsa, Allah da onu mülakatından
hoşlanmaz."
Zira bu kimse, ölümden ve Allah'ın mülakatından hoşlanmıyor değildir.
Kusurundan ötürü Allah'ın mülakatının elden kaçmasından korktuğu için
ölümü istemez. Bu kimse, tıpkı dostunu razı edecek bir şekilde onu ağırlamak
için hazırlık yapmakla meşgul olduğu için dostu ile buluşmaya geciken kimse
gibidir. Bu kimse, dostuyla buluşmaktan hoşlanmıyor değildir. Böyle
davranmasının sebebi, ölüme hazırlık yapması ve ölümden başka bir
meşguliyetinin olmamasıdır. Aksi taktirde dünyaya dalan kimselerin safına
iltihak etmiş olur.
Hz. Huzeyfe ölüm döşeğinde iken şöyle demiştir: "Bir dosttur ki fakirlik
üzerine geldi. Gelmesinden pişman olan kurtulmasın. Yâ Rab! Eğer katında
fakirlik zenginlikten, hastalık sıhhatten, ölüm yaşamaktan daha sevimliyse
ölümü bana kolaylaştır ki sana kavuşayım."
Selam ve Dua ile........ (YAŞADIĞINIZ HER ANA ŞÜKREDİN)[font=Arial] [/font] [/align]
şüphesiz ki ölümün zikrinden gaflet gösterir. Ölümü hatırlamaz. Kendisine
ölüm hatırlatıldığında bunu hoş karşılamadığı gibi ölümden nefret eder. Onlar
o kimselerdir ki Allah onların hakkında şöyle buyurmuştur:
"De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır! Sonra
hem gizliyi hem de aşikârı bilen (Allah'a) döndürüleceksiniz. O size (bütün)
yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma, 8)
İnsanlar, yâ dünyaya dalan veya tevbe edip başlayan veyahut da sonuna
varan bir ariftir.
Dünyaya dalan kimse ölümü hatırlamaz. Eğer hatırlarsa elinden kaçırdığı
dünya için üzüldüğünden dolayı hatırlar. Onun zemmiyle meşgul olur. Bu
kimseyi, ölümü hatırlaması Allah'tan daha da uzaklaştırır.
Tevbe edene gelince, o kalbinde korkunun kabarması, tövbesinin
tamamlanması için ölümü çokça hatırlar. Bazı zamanlar tevbesi tamam
olmadan önce kendisini kapıp götürmesinden korktuğu için ölümden
hoşlanmaz. O ölümü
hoş karşılamamakta mazurdur. Bu durum şu hadisin kapsamına girmez.
"Kim Allah'ın mülakatından hoşlanmazsa, Allah da onu mülakatından
hoşlanmaz."
Zira bu kimse, ölümden ve Allah'ın mülakatından hoşlanmıyor değildir.
Kusurundan ötürü Allah'ın mülakatının elden kaçmasından korktuğu için
ölümü istemez. Bu kimse, tıpkı dostunu razı edecek bir şekilde onu ağırlamak
için hazırlık yapmakla meşgul olduğu için dostu ile buluşmaya geciken kimse
gibidir. Bu kimse, dostuyla buluşmaktan hoşlanmıyor değildir. Böyle
davranmasının sebebi, ölüme hazırlık yapması ve ölümden başka bir
meşguliyetinin olmamasıdır. Aksi taktirde dünyaya dalan kimselerin safına
iltihak etmiş olur.
Hz. Huzeyfe ölüm döşeğinde iken şöyle demiştir: "Bir dosttur ki fakirlik
üzerine geldi. Gelmesinden pişman olan kurtulmasın. Yâ Rab! Eğer katında
fakirlik zenginlikten, hastalık sıhhatten, ölüm yaşamaktan daha sevimliyse
ölümü bana kolaylaştır ki sana kavuşayım."
Selam ve Dua ile........ (YAŞADIĞINIZ HER ANA ŞÜKREDİN)[font=Arial] [/font] [/align]