HEPİMİZİN YAPMASI GEREKN BUU
Gönderilme zamanı: Prş Nis 24, 2008 3:12 pm
[font=Comic Sans MS]
> Beş yaşında idim. Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu.
> Bir tane yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola
> bakıyor, bulmaya çalışıyordu. Çocukluk iste,
> -Aman babaanne dedim.
> - Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?
> Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu.
> -Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun, ' dedi.
> - Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk
> çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri,
> emeği, çilesi var biliyor musun?'
> Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.
>
> Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain'in proposlarini
> okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım. Alain, bir insan yerde
> bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur
> diyordu. İlave ediyordu. Bir iğnenin üretiminde binlerce insanin alın teri,
> göz nuru, el emeği vardır diyordu.
>
> On dokuz yıl evveldi. Stockholm'e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi.
> Sabahleyin, traş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın yanında
> ilginç bir not gördüm.
> 'Lütfen traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın, yanda bir kutu var
> oraya bırakın, bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayisine
> yardımcı olun'diyordu. Doğrusu hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdan beri
> çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde 'İsveç
> çeliğinden yapılmıştır' diye yazardı. İste o ülke, kullanılmış bir tek
> ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen
> turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.
>
> İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda radyolar, televizyonlar bir
> haberi duyurur.
> 'Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın.
> Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi,
> gazete varsa, kâğıt, ambalaj, kutu varsa, velev ki, bir ilaç
> prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun. İsviçre'nin kalkınmasına
> yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun.'
>
> Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır.
> Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül
> edememiş, hayatın manasını anlayamamış, zavallı kimselerdir.
> Böyleleriyle; evini mezat salonuna çevirmiş zavallı, diye eğlenirler.
> Bir insanin gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır.
> Vaktiyle Japon ekonomisi darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış borçlar
> gırtlağı aşıyor. Zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar.
> Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve;
> -Şu andan itibaren der,
> -Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna
> kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim.
> -Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.
> Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası
> açılır. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün
> kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok.
> Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Yarabbim, ne kadar sade, ne
> kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak...
>
> *Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan bos yere akıtmakta,
> gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, yemek yediğimiz kapları
> yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?
>
> *Hayat çok ince, akil almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Her şey o
> kadar birbirine bağlıdır ki, İlk okul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç
> unutmadım.
>
> Bir mıh bir nalı kurtarır.
> Bir nal bir atı, bir at bir komutanı,
> Bir komutan bir orduyu,
> Bir ordu bir ülkeyi kurtarır diyordu..
>
> Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım ister fakir,
> hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Burada parayı da, maddiyatı da aşan
> büyük bir edep ve incelik vardır.
>
> Sanırım ' forward ' edilmesi gereken bir mesaj varsa o da budur...[/font]
> Beş yaşında idim. Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu.
> Bir tane yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola
> bakıyor, bulmaya çalışıyordu. Çocukluk iste,
> -Aman babaanne dedim.
> - Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?
> Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu.
> -Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun, ' dedi.
> - Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk
> çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri,
> emeği, çilesi var biliyor musun?'
> Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.
>
> Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain'in proposlarini
> okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım. Alain, bir insan yerde
> bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur
> diyordu. İlave ediyordu. Bir iğnenin üretiminde binlerce insanin alın teri,
> göz nuru, el emeği vardır diyordu.
>
> On dokuz yıl evveldi. Stockholm'e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi.
> Sabahleyin, traş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın yanında
> ilginç bir not gördüm.
> 'Lütfen traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın, yanda bir kutu var
> oraya bırakın, bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayisine
> yardımcı olun'diyordu. Doğrusu hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdan beri
> çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde 'İsveç
> çeliğinden yapılmıştır' diye yazardı. İste o ülke, kullanılmış bir tek
> ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen
> turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.
>
> İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda radyolar, televizyonlar bir
> haberi duyurur.
> 'Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın.
> Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi,
> gazete varsa, kâğıt, ambalaj, kutu varsa, velev ki, bir ilaç
> prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun. İsviçre'nin kalkınmasına
> yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun.'
>
> Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır.
> Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül
> edememiş, hayatın manasını anlayamamış, zavallı kimselerdir.
> Böyleleriyle; evini mezat salonuna çevirmiş zavallı, diye eğlenirler.
> Bir insanin gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır.
> Vaktiyle Japon ekonomisi darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış borçlar
> gırtlağı aşıyor. Zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar.
> Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve;
> -Şu andan itibaren der,
> -Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna
> kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim.
> -Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.
> Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası
> açılır. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün
> kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok.
> Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Yarabbim, ne kadar sade, ne
> kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak...
>
> *Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan bos yere akıtmakta,
> gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, yemek yediğimiz kapları
> yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?
>
> *Hayat çok ince, akil almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Her şey o
> kadar birbirine bağlıdır ki, İlk okul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç
> unutmadım.
>
> Bir mıh bir nalı kurtarır.
> Bir nal bir atı, bir at bir komutanı,
> Bir komutan bir orduyu,
> Bir ordu bir ülkeyi kurtarır diyordu..
>
> Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım ister fakir,
> hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Burada parayı da, maddiyatı da aşan
> büyük bir edep ve incelik vardır.
>
> Sanırım ' forward ' edilmesi gereken bir mesaj varsa o da budur...[/font]