bir kitaptan alıntı
-
- Kayıtlı Üye
- Mesajlar: 491
- Kayıt: Pzt Ağu 28, 2006 12:29 pm
- Konum: İST
bir kitaptan alıntı
gözleri görmeyen kadın sabahları oldugu gibi otobüse bindi
otabüs şoförü
Soldan üçüncü sira bos hanimefendi,dedi.
Kadın 33 yasinda güzel bir bayandi ve esi oldukça
yakisikli,bir deniz subayi idi
Bundan bir kaç ay önce yanlis bir teshis sonucu
gerçeklestirilen ameliyatla gözlerini kaybetmisti genç kadin ve
asla göremeyecekti.
Kocasi ameliyattan sonra aci gerçegi ögrenince yikilmis ve
kendi kendine bir söz vermisti
Asla karisini yalniz birakmayacak ona sonuna kadar destek
olacak, kendi ayaklari üzerinde durana kadar cesaret verecekti.
Günler geçiyordu
Kadin her geçen gün kendini daha kötü hissediyor,çok sevdigi
kocasina yük oldugunu
Düsünüyordu.Esinin bu içine kapanik,karamsar hali kocayi çok
üzüyordu
Bir an önce bir seyler yapmasi gerekiyordu,karisi günden
güne kendi içine kapanik dünyasinda kayboluyordu.Bütün gün düsündü
koca, nasil yardim edebilirim güzeller güzeli esime diye.
Birden aklina esinin eski işi geldi.
Geri dönmesini isteyecekti
Ama bunu ona nasil söyleyecekti,
çünkü artik çok kirilgan ve nesesizdi.
Bütün cesaretini toplayarak aksam karisina konuyu açti.
Karisi dehsetle gözlerini açti
-Ben bunu nasil yapariben körüm, diye bagirdi.
Kocasi ona destek olacagini,her sabah kendisinin işe
birakacagini ve aksamlari da
is çikisinda alacagini ve ona çok güvendigini söyledi.
Çünkü esini taniyordu ve bunu basarabileceğini biliyordu.
Kadin büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü esini çok
seviyordu
ve onu kirmak istemiyordu.Her sabah esini isine birakiyor ve
aksamlari da aliyordu fedakar koca
Günler böyle ilerledi,karisi eskisinden biraz daha iyiydi.
Fakat kocasi daha fazlasini istiyordu,kendisine söz vermisti sonuna
kadar gidecekti.Aksam karisina
Artik ise kendin gidip gelmelisin,dedi.
Kadin sasirmisti.Bunu asla yapamayacagini söyledi.Kocasi israr
edince onu yine kiramadi.
Bütün cesaretini topladi.Bunu kendisi de istiyordu ama o kadar
güveni yoktu.
Sabahlari kadin artik otobüs duragina kendisi gidiyor,otobüsüne
biniyor ve otobüsten inerek isine
gidebiliyordu.
Günler günleri kovaladi,hiç bir problem yoktu.Yine bir
gün otobüse binerken,soför
Sizi kiskaniyorum hanimefendi dedi.
Kadin kendisine söylenip söylenmedigini anlayamadan neden? diye
sordu.Şoför
Çünkü her sabah sizin arkanizdan bir deniz subayi genç adam
otobüse biniyor.
Bütün yol boyunca sevgi ile size bakiyor,otobüsten indikten sonra
yesil isikta yolun karsisina geçmenizi bekliyor siz binaya
girdikten sonra arkanizdan öpücük yollayip size her gün sevgiyle el
salliyor dedi.
otabüs şoförü
Soldan üçüncü sira bos hanimefendi,dedi.
Kadın 33 yasinda güzel bir bayandi ve esi oldukça
yakisikli,bir deniz subayi idi
Bundan bir kaç ay önce yanlis bir teshis sonucu
gerçeklestirilen ameliyatla gözlerini kaybetmisti genç kadin ve
asla göremeyecekti.
Kocasi ameliyattan sonra aci gerçegi ögrenince yikilmis ve
kendi kendine bir söz vermisti
Asla karisini yalniz birakmayacak ona sonuna kadar destek
olacak, kendi ayaklari üzerinde durana kadar cesaret verecekti.
Günler geçiyordu
Kadin her geçen gün kendini daha kötü hissediyor,çok sevdigi
kocasina yük oldugunu
Düsünüyordu.Esinin bu içine kapanik,karamsar hali kocayi çok
üzüyordu
Bir an önce bir seyler yapmasi gerekiyordu,karisi günden
güne kendi içine kapanik dünyasinda kayboluyordu.Bütün gün düsündü
koca, nasil yardim edebilirim güzeller güzeli esime diye.
Birden aklina esinin eski işi geldi.
Geri dönmesini isteyecekti
Ama bunu ona nasil söyleyecekti,
çünkü artik çok kirilgan ve nesesizdi.
Bütün cesaretini toplayarak aksam karisina konuyu açti.
Karisi dehsetle gözlerini açti
-Ben bunu nasil yapariben körüm, diye bagirdi.
Kocasi ona destek olacagini,her sabah kendisinin işe
birakacagini ve aksamlari da
is çikisinda alacagini ve ona çok güvendigini söyledi.
Çünkü esini taniyordu ve bunu basarabileceğini biliyordu.
Kadin büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü esini çok
seviyordu
ve onu kirmak istemiyordu.Her sabah esini isine birakiyor ve
aksamlari da aliyordu fedakar koca
Günler böyle ilerledi,karisi eskisinden biraz daha iyiydi.
Fakat kocasi daha fazlasini istiyordu,kendisine söz vermisti sonuna
kadar gidecekti.Aksam karisina
Artik ise kendin gidip gelmelisin,dedi.
Kadin sasirmisti.Bunu asla yapamayacagini söyledi.Kocasi israr
edince onu yine kiramadi.
Bütün cesaretini topladi.Bunu kendisi de istiyordu ama o kadar
güveni yoktu.
Sabahlari kadin artik otobüs duragina kendisi gidiyor,otobüsüne
biniyor ve otobüsten inerek isine
gidebiliyordu.
Günler günleri kovaladi,hiç bir problem yoktu.Yine bir
gün otobüse binerken,soför
Sizi kiskaniyorum hanimefendi dedi.
Kadin kendisine söylenip söylenmedigini anlayamadan neden? diye
sordu.Şoför
Çünkü her sabah sizin arkanizdan bir deniz subayi genç adam
otobüse biniyor.
Bütün yol boyunca sevgi ile size bakiyor,otobüsten indikten sonra
yesil isikta yolun karsisina geçmenizi bekliyor siz binaya
girdikten sonra arkanizdan öpücük yollayip size her gün sevgiyle el
salliyor dedi.
Alıntı..
Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi. O gün peşinde o kadar
delikanlı vardı ki... Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti.
Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı ama tam bir
kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular.
Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu.
Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı...
?Ben artık gideyim? demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı.
?Bana biraz tuz getirir misiniz? dedi. ?Kahveme koymak için.?
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz! Delikanlı
kıpkırmızı oldu utançtan ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı.
Kız, merakla ?Garip bir ağız tadınız var.? dedi.. Delikanlı anlattı: ?Çocukken
deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım.
Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.
Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı
dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu
ailemi hatırlıyorum... Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.
Onları ve evimi öyle özlüyorum ki...?
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının... Kız dinlediklerinden
çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar
özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini
arayan, evini sakınan biri... Ev duyusu olan biri... Kız da konuşmaya
başladı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi...
O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu... Tatlı ve sıcak.
Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii...
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses,
prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses
ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu...
Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü...
40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. ?Ölümümden sonra aç? diye
bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu, satırlarında: ?Sevgilim,
bir tanem. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum
için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.
İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki,
şeker diyecekken ?Tuz? çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken,
değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim
ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı
defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim.
Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok...
İşte gerçek: Ben tuzlu kahve sevmem! O garip ve rezil bir tat.
Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim.
Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın
en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni yeniden
tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim,
ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da...?
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında
birgün biri, kadına ?Tuzlu kahve nasıl bir şey?? diye soracak oldu..
Gözleri nemlendi kadının...
Çok tatlı!.. dedi...
Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi. O gün peşinde o kadar
delikanlı vardı ki... Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti.
Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı ama tam bir
kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular.
Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu.
Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı...
?Ben artık gideyim? demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı.
?Bana biraz tuz getirir misiniz? dedi. ?Kahveme koymak için.?
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz! Delikanlı
kıpkırmızı oldu utançtan ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı.
Kız, merakla ?Garip bir ağız tadınız var.? dedi.. Delikanlı anlattı: ?Çocukken
deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım.
Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.
Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı
dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu
ailemi hatırlıyorum... Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.
Onları ve evimi öyle özlüyorum ki...?
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının... Kız dinlediklerinden
çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar
özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini
arayan, evini sakınan biri... Ev duyusu olan biri... Kız da konuşmaya
başladı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi...
O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu... Tatlı ve sıcak.
Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii...
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses,
prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses
ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu...
Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü...
40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. ?Ölümümden sonra aç? diye
bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu, satırlarında: ?Sevgilim,
bir tanem. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum
için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.
İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki,
şeker diyecekken ?Tuz? çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken,
değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim
ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı
defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim.
Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok...
İşte gerçek: Ben tuzlu kahve sevmem! O garip ve rezil bir tat.
Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim.
Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın
en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni yeniden
tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim,
ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da...?
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında
birgün biri, kadına ?Tuzlu kahve nasıl bir şey?? diye soracak oldu..
Gözleri nemlendi kadının...
Çok tatlı!.. dedi...
söyledigin söz, karsindakinin anladigi kadardir.
-
- Kayıtlı Üye
- Mesajlar: 491
- Kayıt: Pzt Ağu 28, 2006 12:29 pm
- Konum: İST