DOST

Şiir, kitap, film, müzik, gösteri önerileriniz ve çeşitli röportajlar bu başlık altında. Ayrıca sanatsal olsun olmasın şiirlerinizi, okuduğun kitap ve roman yorumlarınızı, gittiğiniz tiyatro oyunları ve sinema filmleri hakkındaki öneri görüşlerinizi buradan aktarabilirsiniz...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
merkez_60
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 1351
Kayıt: Çrş Haz 27, 2007 10:17 am
Konum: Tokat
İletişim:

DOST

Mesaj gönderen merkez_60 » Cum Kas 02, 2007 11:29 am

GERÇEK DOST

>
> >>Genc adamin biri, dermis babasina her gun;
> >>Benim de dostlarim var, sendeki dost gibi'
> >>Baba, itiraz eder,
> >>Olmaz oyle cok dost, hakikisi
> >>Belki bir, belki iki,
> >>Fazlasini bulamazsin gercek, hakiki...
> >>Devam eder durur konusma...
> >>Aralarinda baslar bir tartisma,
> >>Karar verirler bir sinava,
> >>Dostun hakikisini anlamaya...
> >>Bir aksam bir koyun keserler,
> >>Ve koyarlar cuvala.
> >>Baba der ki ogluna,
> >>'Hadi al bu cuvali, simdi gotur dostuna'.
> >>Cuvaldan kanlar damlamakta,
> >>Sanki oldurmusler de bir adami,
> >>Koymuslar cuvala,
> >>Distan boyle sanilmakta.
> >>Delikanli sirtlar cuvali,
> >>Gider en iyi bildigi dostuna, calar kapiyi.
> >>O dost, bakar ki bir cuvala hem de kanli,
> >>Kapar hizla kapiyi delikanlinin suratina,
> >>Almaz iceri arkadasini,
> >>Boylece tek tek dolasir delikanli,
> >>Kendince tanidigi, sevdigi dostlarini.
> >>Ne care, hepsinde de sonuc aynidir.
> >>Evlat geriye doner.
> >>Ama icten yikilir...
> >>Babasina donerek; hakliymissin baba ' der.
> >>Dost yokmus bu dunyada ne sana, ne de bana.
> >>Baba 'hayir Evlat 'der, benim bir dostum var bildigim.
> >>
> >>Hadi, cuvali alda bir kerede git ona.
> >>Genc adam, cuvali sirtlar tekrar.
> >>Alnindan ter, cuvaldan kanlar damlar...
> >>Gider, baba dostuna. Kabul gorur, sevinir.
> >>O dost, delikanliyi alir hemen iceri.
> >>Gecerler arka bahceye.
> >>Bir cukur kazarlar birlikte,
> >>Cuvaldaki koyunu gomerler adam diye,
> >>Uzerine de serpistirirler toprak.
> >>Belli olmasin diye dikerler sarimsak...
> >>Genc adam gelir babasina;
> >>'Baba, iste dost buymus' diye konusunca,
> >>Babasi; 'daha erken, o belli olmaz daha.
> >>Sen yarin git O'na, cikart bir kavga,
> >>Atacaksin iki tokat, hic cekinmeden ona,
> >>iste o zaman anlasilacak, dostun hakikisi.
> >>Sonra gel olanlari anlat bana...'
> >>Genc adam, aynen yapar babasinin dedigini,
> >>Maksadi anlamaktir dostun hakikisini,
> >>Babasinin dostuna istemeden basar iki tokadi!
> >>Der ki tokadi yiyen DOST;
> >>'Git de soyle babana, biz satmayiz sarimsak tarlasini boyle iki tokada'!
> >>Sevilecek biri olmadigin zamanlarda bile seni sevmeli...
> >>Sarilacak biri olmadigin zamanlarda bile sana sarilmali...
> >>Dayanilmaz oldugun zamanlarda bile sana dayanmali...
> >>Dost dedigin fanatik olmali;
> >>Butun dunya seni uzdugunde sana moral vermeli.
> >>Guzel haberler aldiginda seninle dans etmeli,
> >>Ve agladiginda, seninle aglamali...
> >>Ama hepsinden daha cok;
> >>Isi bitince seni bir tarafa atmamali...
Dosya ekleri
dostuk4hv.jpg
dostuk4hv.jpg (16.81 KiB) 4075 kere görüntülendi

Kullanıcı avatarı
ERKAN_OZDEMIR
Onursal Üye
Onursal Üye
Mesajlar: 2218
Kayıt: Cmt Tem 14, 2007 5:52 pm
Konum: Amasya

Mesaj gönderen ERKAN_OZDEMIR » Cum Kas 02, 2007 12:56 pm

Nurhan;

Paylaşımın güzel.Sence dost veya dostluk nedir,bu edebi metinler insanlara ne mesajlar veriyor,hadi bir yorumlayalım........

Kullanıcı avatarı
merkez_60
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 1351
Kayıt: Çrş Haz 27, 2007 10:17 am
Konum: Tokat
İletişim:

Mesaj gönderen merkez_60 » Cum Kas 02, 2007 3:03 pm

Dostluk bir arayıştır her insanda
Dost ise aranılan şey bu arayışta..
Dost çıplak olandır, saklayacak şeyi olmayan
Dostluk ise örtüdür, saklanması gereken her şeye..

bu benim dostluk anlayısım erkan abi. saygılar.
Dosya ekleri
yazdf8rl.gif
yazdf8rl.gif (15.64 KiB) 4061 kere görüntülendi

Kullanıcı avatarı
ERKAN_OZDEMIR
Onursal Üye
Onursal Üye
Mesajlar: 2218
Kayıt: Cmt Tem 14, 2007 5:52 pm
Konum: Amasya

Mesaj gönderen ERKAN_OZDEMIR » Cum Kas 02, 2007 3:56 pm

''Dost varlığı boşluk dolduran değil,yokluğu boşluk yapandır.''

Dostluk nedir? Başkalarının yüzüne dost görünüp arkasından kuyusunu kazmak mı? Yoksa insanların başarısını kıskanıp onun başarılı olmasına engel olmak mı?

Dostluk, huzurun olduğu yerde huzursuzluk yaratmak mı? Haksız yere insanlara iftira atmak ve onları dostlarına karşı küçük düşürmek mi? İnsanlık, düşene birde ben vurayım mı demek, yoksa elini uzatıp düşeni kaldırmak mıdır?

İnsanlığımızı kaybettiğimiz yerde dostlarımızı, arkadaşlarımızı, hayatımızı kaybetmiyor muyuz? Ne kadar kabullenmesek de etraftaki insanlara zarar verdiğimizde çevremizdeki dostların teker teker kaybolduğunu görüyoruz. Her şey, sadece benim olsun, ben yoksam sende yoksun, ya da sadece çok kazanmak hırsıyla ön plana çıkmıyor mu? İnsanlara yardım ederek onların huzurlu bir hayat yaşamalarına yardımcı olmak yerine tam tersini yapıyoruz. Bir dost kazanmak için verilen çabayı göz önünde bulundurduğumuz da kaybetmenin bir anlık olay olduğunu görüyoruz.

Siz siz olun, insanlığınızı, dostluklarınızı ve en önemlisi dostlarınızı kaybetmeyin. Hayat gerçekten çok kısa; kenetlenelim bir birimize, gün kenetlenme günü değil mi?

Saygılar herkese.

Kullanıcı avatarı
merkez_60
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 1351
Kayıt: Çrş Haz 27, 2007 10:17 am
Konum: Tokat
İletişim:

Mesaj gönderen merkez_60 » Pzt Kas 05, 2007 1:48 pm

ONUDA SEN AĞIRLA


>Günahkar bir adamdı. Ayık gezmezdi. Bütün bit köy halkı yaka silkiyordu
> adamdan. Ölse de bir kurtulsak diyorlardı.
>
> Bir karısı vardı bu adamın, bir de kendisi. Hiç çocukları olmamıştı. Köy
> halkı böyle bir adamın zürriyetinin olmadığına memnundu. Kadın ise adamının
> haline üzülse de ses çıkaramazdı. Otuz yıldır evliydiler, döverdi, kızardı,
> her gün biriyle kavga ederdi. Ama kocasıydı işte, evinin erkeği idi.
>
> Adam iyice yaşlanmıştı artık. Öksürük nöbetleri uykusunu bölüyor, iki
> basamak merdiven çıksa nefes nefese kalıyor, titreyen elleriyle sigarasını
> zor sarıyordu. İyice zayıflamış, zaten kısacık olan boyuyla bir çocuk gibi
> kalmıştı. Kadıncağız ellerini açıp dualar ediyor, ahir ömründe olsun şu
> adamın hali biraz düzelsin diye yalvarıyordu Allah’a…
>
> Adam bir sabah evden çıktı, fakat ertesi sabah oldu dönmedi. Tan yeri
> ağarırken kadın aramaya çıktı kocasını. Kim bilir yine nerede sızıp
> kalmıştı! Köyün üst tarafındaki çeşmenin başına gitti önce, orada içerdi
> adam, bulamadı. Yakındaki tarlaları aradı, köyün dört bir yanına baktı,
> yoktu. Eve gelmiştir beki diyerek koşarak geri geldi, hayır, dönmemişti.
> Güneş inmek üzereydi, bir acele abdest aldı, namaza durdu. Duası bitmek
> üzereydi ki, kapının çalındığını duydu.
>
> Kocasıydı gelen. Adamın yüzü sapsarı kesilmişti. Öksürüyor, eliyle göğsünü
> işaret ediyordu. Kadın koluna girdi kocasının, güç bela sedire kadar taşıdı.
> Uzandı adam, karısının yüzüne baktı, ağlıyordu. Doğrulmak ister gibi yaptı,
> hakkını helal et diyecekti, lafının sonunu getiremedi, başı yastığa düştü.
> Ölmüştü…
>
> Kadıncağız kocasının başında epeyce bir ağlayıp feryat etti. Biraz kendine
> gelince gözlerini sildi, yemenisini bağladı. Kalktı, imamın evine gitti.
>
> -Hocam… diyebildi hıçkırarak, bizimki…
>
> Söyleyemiyordu, ama imam efendi durumu anlamıştı. Kadının yüzüne baktı,
> köylü ne der diye düşündü, bocaladı.
>
> -O mendebur bir kez bile caminin kapısından içeri girmedi, kaldırmam onun
> cenazesini, deyip kapıyı kapattı.
>
> Kahroldu kadın. Nereye gitsem, ne yapsam diye düşündü. Kimseleri yoktu ki,
> çaresiz eve döndü. Yıkadı kocasını, sandıktan çıkardığı beyaz bir çarşafa
> sardı, omzuna aldı, mezarlığın yolunu tuttu.
>
> Caminin köşesinden dönerken, muhtar ve köylülerin kendisine doğru gelmekte
> olduğunu gördü. Bir kez daha düğümlendi boğazı, cenazesi omzundan kayarken,
> dizlerinin üstüne çöktü, ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı.
>
> Hışımla yaklaştı muhtar:
>
> -Onu nereye götürüyorsun, dedi. Mezarlığa gömeyim deme sakın! Sağlığında
> biz çektik, bir de ölülerimiz çekmesin o herifin elinden…
>
> Kadın gözlerini çarşafın üstüne dikmiş, öylece duruyordu. Birden bağırmaya
> başladı, delirmiş gibiydi sanki. Kalabalık yanından korkuyla uzaklaşırken,
> cenazesini tekrar yüklendi, köyün dışına doğru yürümeye başladı.
>
> Kan ter içinde kalmıştı kadın, artık adımı atacak hali yoktu. Kendi
> kendine;
>
> -Şuracığa gömeyim adamımı, dedi, kimseler rahatsız olmaz burada…
>
> Tam o anda bir ayak sesi duydu, irkildi, bir çobandı gelen. Kadıncağız her
> şeyi olduğu gibi anlattı. Üzüldü çoban, gözleri doldu.
>
> -Dert etme dedi, ben yardım ederim sana.
>
> Bir çukur kazıp cenazeyi gömdüler. Çoban başucunda durdu mezarın, ellerini
> açtı, dua etti. Br kaç çiçek buldu kadın, toprağın üstüne serpti. Çobana
> dualar ederek döndü evine. Yorulmuştu. Camın kenarına oturup uzaklara daldı.
> Uyuyup kaldı oracıkta. Ertesi sabah imamın kapısını telaşla çaldı Muhtar.
> Bir yandan tekmeyi vuruyor, bir yandan da “İmam Efendi, İmam Efendi…” diye
> bağırıyordu. İmam korkuyla açtı kapıyı.
>
> -Bir rüya gördüm, dedi Muhtar, hocam o berduş, o serseri adam cennetteydi,
> bana gülüyor, hakkım sana bile helal olsun, diyordu.
>
> Rüyayı duyan imamın benzi attı, kendiside hemen hemen aynı rüyayı
> görmüştü. “Gel hele, içeri gel..” demeye kalmadı ki, köyün delisini
> gördüler. Koşarak geliyor, bir yandan da bağırıyordu:
>
> -Demedim mi ben, demedim mi size, rüyamda gördüm, rüyamda…
>
> Birkaç köylü daha benzer rüyalar gördüğünü söyleyince karar verdiler. Özür
> dileyecek, kendilerini affettirmeye çalışacak, bu arada işin aslını
> öğreneceklerdi. Bir şetler olmuştu ama neydi?
>
> Eve vardıklarında kapıyı açan kadın şaşkındı. Kapıyı yüzlerine kapatacak
> oldu, yapamadı. Gelenler olup biteni anlatıp özür diledi, cenazeyi nereye
> defnettiğini, neler olduğunu sordular. Kadıncağız her şeyi anlattı. Can
> kulağı ile dinlediler ve çobanı bulmaya karar verdiler.
>
> Bir yandan yürüyor bir yandan aralarında konuşuyorlardı: bu çoban bir
> evliyaydı herhalde, beklide Hızır’dı, aslında ölen adam da o kadar kötü bir
> adam değildi.
>
> Tarif edilen yere geldiklerinde çoban koyunlarını otlatıyordu. Gelenleri
> görünce ayağa kalktı, hayırdır inşaAllah dedi. Oturdular, onlara süt ikram
> etti, konuşmaya başladılar. Çoban söylenenlerden hiçbir şey anlamamıştı,
> cenazeyi nasıl defnettiklerini anlattı.
>
> -Ben bir garip kulum, dedi; cenazeyi defnettik, başucunda durup bir dua
> ettim sadece, hepsi bu …
>
> Merakla nasıl bir dua ettiğini sordular, çobanda söyledi:
>
> -Allahım, ben dağda koyunlarımı otlatırken kulların gelirler yanıma, selam
> verirler. Senin selamınla gelen senin misafirindir der, ağırlarım. Süt ikram
> eder, azığımı paylaşırım. Şimdi de ben sana bir misafir yolluyorum, onu da
> sen ağırla…

Cevapla

“ŞİİRLERİNİZ, KİTAP, ROMAN, RÖPORTAJLAR, TİYATRO, SİNEMA ve NOSTALJİK” sayfasına dön