H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

"Eüzübillahimineşeytani siyaset" düsturunda islami konuları bildiğiniz kadarıyla buradan paylaşabilirizsiniz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
HACI.OMER.SAHIN
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 257
Kayıt: Pzr Şub 24, 2008 10:41 pm
Konum: Türkiye

kaza namazı

Mesaj gönderen HACI.OMER.SAHIN » Pzt Mar 23, 2009 9:00 am

Meşrû bir mazeretin dışında namazı kazâya bırakan kimse, bir hatâ işlemiş ve günaha girmiş olur. Bu uitibarla kazâya kalan namazın, en kısa zamanda kılınması gerekir. Çünkü beş vakit namazın edâsı farz olduğu gibi, kazası da farzdır. Kazâya kalan namazın kılınmasıyla sadece borç ödenmiş olur. Günahın affedilmesi için de ayrıca tevbe istiğfar etmek lâzımdır.

Namaz borcundan bir an evvel kurtulmak için, hakkında Peygamberimizin hadisi bulunmayan nâfile namazların yerine kaza kılmak daha isabetli olur. Ancak, Hanefî mezhebine göre, hakkında hadis bulunan nafile namazların yerine kaza kılmak uygun değildir. Bu hususta Hanefî fıkıh kitaplarında şu hüküm yer alır:

“Kazaya kalmış namazları kılmak, nafile namaz kılmaktançok daha ehemmiyetli ve çok daha uygundur. Fakat beş vakit namazın sünnetleri, kuşluk, tesbih, tahiyyetü’l-mescid ve evvabin namazı bundan müstesnadır. [Yani bu sünnet ve nafileler kaza namazları için terk edilmezler.>”1

Herşeyden evvel, namazlardan önce ve sonra kılınan sünnetler bir yerde farz namazların tamamlayıcısı hükmündedir ve Peygamberimizin (a.s.m.) şefaatine vesiledir. Bunun için,namazını kazaya bırakan kimse bir yandan namazlarını kaza etmekle borçtan kurtulurken, diğer taraftan da sünnetleri kılarak Peygamberimize olan bağlılığını göstermiş olur.

Mesele Hanefî mezhebine göre böyle iken, diğer üç mezhebe göre, kaza namazı olan bir kimsenin nafile namazları ile meşgul olması, sünnet kılması caiz değil, haramdır.
Mâlikî mezhebine göre, üzerinde kaza namazı bulunan bir kimsein nafile namazı kılması haramdır. Ancak beş vakit namazların sünnetleri ile tahiyyetü’l-mescidin kılınabileceğine dair ruhsat vardır. Bunların dışında meselâ teravih namazı ile meşgul olunduğu takdirde sevap alınsa da, kaza namazı geriye bırakıldığı için günah işlenmiş olur.
devam edececig saygılar hacı ömer

Kullanıcı avatarı
HACI.OMER.SAHIN
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 257
Kayıt: Pzr Şub 24, 2008 10:41 pm
Konum: Türkiye

Re: kaza namazı

Mesaj gönderen HACI.OMER.SAHIN » Sal Mar 24, 2009 11:19 pm

Değerli Kardeşimiz;
kaza namazı hakkında

Farz bir namazı vaktinde kılmaya eda, vakti geçtikten sonra kılmaya kaza, bozulan bir namazı tekrar kılmaya da iade denir.

Bir namaz ya bile bile kasden kılınmayıp kazaya bırakılır veya bir özürden dolayı kazaya kalır. Bir vakit namazı kasdî olarak kılmayıp kazaya bırakmak büyük bir günahtır. Böyle bir hareketten uzak durmalıdır. Bu çeşit bir hatanın işlenmesi durumunda bir an önce kaza edilmeli, borçtan kurtulmalıdır. Çünkü ölümün ne zaman gelip çatacağı belli olmaz. Ölüm gelip de hazırlıksız yakalarsa âhirete borçlu olarak gidilmiş olur.

Bu şekilde kılınmayan bir namaz her ne kadar kaza edilmekle borçtan kurtulunmuş olunsa da, işlenen günah için ayrıca tevbe istiğfar edip, Allah'tan af dikmek lâzımdır. Bunun için hem kaza, hem de tevbe edilmelidir.

Unutmak, uyku veya meşru bir mazeretten dolayı vaktinde kılınamayan namazlar da hatırlandığı veya meşru özür geçtikten sonra fazla vakit geçirmeden kaza edilmelidir.

Bazı özürler vardır ki, bu hallerde kılınmayan namazlar daha sonra kaza edilmezler. Kadınların âdet ve lohusalık hali, beş vakit devam eden sar'a veya cinnet hali bu çeşit özürlerdendir. Zaten âdet gören ve lohusa olan kadının namaz kılması caiz olmayıp haramdır.

Vakti içinde kılınmayan beş vakit namazın kazası farz, vitir namazının kazası vacip, sünnetin kazası da sünnettir. Kazası sünnet olan, yalnız sabah namazının sünnetidir. Günün sabah namazı kazaya kalmış ise öğleye kadar kılınınca farzıyla birlikte sünneti de kaza edilir. Öğleden sonraya kalınca sünnet kılınmaz, sadece farz kaza edilir.

Zamanında kılınamayan bazı vakit sünnetleri de daha sonra kılınarak kaza edilir. Meselâ, cemaate yetişmek için öğle namazının ilk sünneti kılınamadığı takdirde, farzı kılıp iki rekât sünnetten sonra ayrıca kılınır. Cuma namazının ilk sünneti hutbeden önce kılınamadığı zaman, yine Cumanın iki rekât farzından sonra kaza edilerek kılınır, îki rekât kılınarak yarıda bırakılan öğlenin ve cumanın ilk sünnetleri aynen bu şekilde dört rekât olarak kaza edilir. Bu sünnetlerin dışındaki diğer vakit namazlarının sünnetleri kılınmadıkları zamanlar kaza edilmezler. Meselâ ikindi ve yatsı namazının sünnetleri farzdan önce kılınmadıkları zaman daha sonra kılınmazlar.

Kaza namazları, ne şekilde kazaya kalmış ise aynı şekilde kılınacaktır.

Sabah 2, öğle 4, ikindi 4, akşam 3, yatsı 4 ve vitir 3 rekat olarak kaza edilir.

Her namaz için belirli bir zaman veya mekan tayin edilmez. Yani ikindi namazının kazası ikindi vaktinde kılınır diye bir sınır yoktur. İstediğiniz zamanda kılınabilir. Kaza namazını kılarken ikindi namazının yatsıdan önce veya öğlenin sabahtan sonra kılınması gerekir gibi bir şartta yoktur.

Fakat kerahet dediğimiz zamanlarda kılınmamasına dikkat edilir. Bu vakitler de güneş doğduktan 45 dk sonraya, Güneş batmadan 45 dk. Önceye kadar ve Güneş tam tepede olduğu zaman (öğleye 30 dk. Kala) namaz kılınması hoş görülmemiştir. Bunların dışındaki bütün zamanlarda kaza namazı kılnabilir.

Kaza namazları nasıl kılınır?

Vaktinde kılamayıp kazaya kalan namazları altı vakti bulan veya daha çok olan bir kimse kaza namazları arasında bir sıra gözetmediği gibi, kaza namazları ile vakit namazları arasında da bir sıra takibi yapmaz. Namaz kılmanın mekruh olduğu üç kerahet vaktinin dışında istediği ve müsait olduğu her zaman kılabilir. Çünkü kaza namazları için belli bir vakit yoktur. Meselâ, vaktinde kılınamamış olan bir ikindi namazı yatsıdan sonra, bir yatsı namazı da öğleden sonra kılınabilir.

Kaza namazlarını kılarken vakti belirlemeye gerek yoktur. Bu çok zor olacağından kolay olanı yapmak daha uygundur. Bir kaza namazı şöyle niyet edilerek kılınır:

Meselâ: "Niyet ettim Allah rızası için, vaktine yetişip de kılamadığım ilk öğle namazını" yahut "son öğle namazını kılmaya." Böylece kazaya kalmış olan namazlar, ya ilk kazaya kalmış olanından başlanmış olur veya en son kazaya kalmış olanından başlanmış olur ki, her iki halde de belli bir düzene göre geçmiş namazlar kılınarak azalmış olur.

Daha kolay olması bakımından "Üzerimde olan bir öğle veya ikindi namazını kaza ediyorum" şeklinde niyet etmek de yeterlidir.

Bir vaktin namazı kaza edileceği zaman önce bir ezan okunur, sonra ikamet getirilerek kılınır. Birden fazla kaza namazı kılınacağı zaman da hepsi için bir ezan kâfi gelirken, her farz namazı için ayrı ayrı ikamet getirmek sünnettir.

Kazaya kalmış olan namazların kaç vakit olduğunu kesin olarak bilemeyen kimse, galip tahminine göre hareket eder. Sayı bakımından tam bir tahmin yapamıyorsa, üzerinde kaza namazı kalmadığı kanaatine varıncaya kadar kılar.

Aynı namazları kazaya kalmış olanlar bu namazı cemaatle kılabilirler. Fakat farklı farklı namazları kılmaya kalkanlar tek bir cemaat olamazlar; ayrı ayrı kılmaları gerekir.

Kaza namazlarını, mümkünse evde kılmayı tercih etmelidir. Şayet bu namazlar mazeretsiz olarak kazaya bırakılmışsa bir günah sayılacağından bunu teşhir etmek uygun olmaz.

sorularınız olursa yazabılırsınız

Kullanıcı avatarı
yilmaz.sahin
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi
Mesajlar: 2053
Kayıt: Cmt Tem 15, 2006 2:08 am
Konum: İstanbul
İletişim:

H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen yilmaz.sahin » Prş Nis 16, 2009 3:19 pm

ERKAN_OZDEMIR yazdı:Yılmaz Bey,

Ömer Bey'e soracağımız sorular ile ilgili özel bir başlık açın.Bu şekilde konular karışıyor.Sorularımızı bir başlık adı altında toplarsak sanırım daha faydalı ve anlamlı olur kanısındayım.
.
.
.

Sayın Ömer Bey, forum düzenini sağlamak ve üyelerimizin hem forumumuzu hemde sizi iyi takip edebilmeleri için bu başlık açılmıştır. Üyelerimiz bu başlık altından size soralarını sorabilecek, sizde yine bu başlık altından cevaplayabileceksiniz. Aynı şekilde sizde bu başlığı sizinmiş gibi düşünüp bilgilendirmelerinizi bu başlık altından yapabilirsiniz. Bu bağlamda sizin ve tüm üyelerimizin forumda bu başlığı bu çerçevede iyi takip etmenizi saygılarımla rica ederim.

Bu başlıkta ilk Soru benden olsun hocam ;

Ölüm anı ile ilgili bizi bilgilendirir misiniz? Sekerat halinde kulun yapması gereken önemli şeyler nelerdir? Şeytanın o an ki gayreti ile kulun nefsi arasındaki yaşanabileceklerle ilgili Kur'an ve sahih bilgiler ışığında bizi bilgilendirir misiniz?
Teşekkürler.
"Söz uçar yazı kalır"

huseyni
Destekleyen
Destekleyen
Mesajlar: 280
Kayıt: Pzt May 07, 2007 8:09 pm
Konum: Türkiye

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen huseyni » Prş Nis 16, 2009 3:42 pm

selam olsun dost elinin bağına

nihayet soru sorulacak bi merci bulundu sanırım
inşaAllah soru sorucular sorgulama yerine sorunlarına çözüm ararlar
ve tabiki cevap bulurlar

ben şu an soru sormıyacağım
çünkü cevap bekleyen soru var eğer sıra atlatırsak sorular karışır ve meseleleranlaşılmadan geçilir onun için cevaptan sonraya bıraktım

hacı ömer beye şimdiden teşekkürler

ilmiyle amil şahsiyetlerin ışığıyla aydınlanmak dileği ile

Kullanıcı avatarı
ERKAN_OZDEMIR
Onursal Üye
Onursal Üye
Mesajlar: 2218
Kayıt: Cmt Tem 14, 2007 5:52 pm
Konum: Amasya

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen ERKAN_OZDEMIR » Prş Nis 16, 2009 7:22 pm

Ömer Hocam,

Özellikle toplumumuzda yaygın olan,Türbe ziyeretlerinde İslam dininin inaç ve esaslarına göre hereket edilmesi gerekirken,insanların dilek için ve çeşitli amaçlar için türbeleri ziyeret etmesindeki görüşleriniz nelerdir.

Tşk ederim...

Kullanıcı avatarı
HACI.OMER.SAHIN
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 257
Kayıt: Pzr Şub 24, 2008 10:41 pm
Konum: Türkiye

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen HACI.OMER.SAHIN » Prş Nis 16, 2009 11:17 pm

YILMAZ KARDEŞİM TEŞEKKÜRLER BU SORUN İÇİN

ZEKERATÜ MEVT ÖLÜM ANI
Sekr kişi ile aklı arasına giren, aklı gideren bir hal demektir ki, aklı gideren sarhoş edici maddelere genel olarak "müskir" ya da "musekkir" adı verilmektedir. Bu kelime gazap, aşk, elem, dalgınlık veya bir acıdan ötürü gelen baygınlık için de kullanılmakta ve bu hale de "sekr" denilmektedir ki, buradaki kastımız budur. Yani burada "sekr" in çoğulu olan "sekerat" ile, ölum anındaki ızdırap ve baygınlıklar kastedilmektedir .

Buna göre, Kur'ani bir terim olan "Sekeratü'l-Mevt" terimi "İnsanın ölumüne delalet eden ölüm baygınlıgı" manasına gelir.

Hepimizin bildigi gibi ölüm, ruhun cesetten ayrılışıdır ki, ölümün sekeratı vardır. Nitekim ayet-i kerimede ölümden kaçan insanlara bir gün mutlaka bu sekerat-ı mevtin geleceği bildirilmiştir.

Hz. Ayşe validemizden rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (S) in son hastalığında yanlarında bir kap içerisinde su vardı. Rasulullah (S) mübarek ellerini suya daldırıp yüzüne sürüyor ve şöyle diyordu: “Allah'dan başka tanrı yoktur. Muhakkak ölümün sekeratı vardır." sonra ellerini kaldırıp : "Refiku'l-A'la'da" diyor, ta ki ruhu kabzolunup eli aşağıya düşünceye kadar. Yine muhaddislerin Hz. Aişe'den rivayet ettikleri diğer bir hadis-i serifte de Rasulullah (S) bu hastalığında, elini suya sokup yüzünü ıslattıktan sonra: "Allahım, sekerat-ı mevtte (ölüm zahmeti ve baygınlığında) bana yardım et." diye dua ediyordu.

Hz. Ayşe validemiz diyor ki; "Ben Hz. Peygamberin, vefatında çektiği ızdırabı gördükten sonra kolay ölmesinden dolayı kimseye gıpta etmem (imrenmem)" Diğer bir rivayette de Hz. Aişe: Rasulullah (S), benim midemle boğaz çukurum arasında (göğsümde) olduğu halde vefat etti. Rasulullah (S) den gördüğüm şeyden sonra, ölümün şiddetini kimse için çirkin saymam." demiştir.

Ölüm anında meleklerin görünerek herkese makamını bildirmeleri, sekerat-i mevt ve bu esnadaki durumlar dünyadakilerin muttali olamayacakları gaybi hakikatlerdendir. Mu'minin, gaybi hakikatlere dair Allah ve Rasülünün verdiği her habere inanması zaruridir. Kesin haberle bildirilmiş olan bu durumlara her müslümanın kesin olarak inanması gerekir. Aksi halde imanı tehlikeye düşer.

Kaynaklarda, dünyada yaşarken iyi hal üzere olanların, yani iman edip emir ve yasaklara titizlikle riayet edenlerin ölumlerinin kolay olacağı ve ölüm meleğinin onlara rifk ile (yumuşaklıkla) muamele edeceği, bunun zıddı bir yaşayışa sahip olanların ise ölümlerinin şlddetli olacağı, ölüm meleğinin de hayatını küfür, isyan ve kötülükler peşinde koşarak geçirmiş olan bu insanlara sert muamele edecegi bildirilmiştir. Ancak bu, değişrnez bir kaide değildir. Ölum anında Allah'ın sevgili kullarının acı çektiği, Allah'a isyan ile ömür geçirmis olanların ölümlerinin ise çok kolay olduğu da olur.

Nitekim Rasulullah (S) in, ölümü anında çektiği ızdırap şiddetli olmuştur. Musa (As) in, ruhu kabzolunduktan sonra Cenab-ı Hakk'ın kendisine ölümü nasıl bulduğunu sorması üzerine verdiği cevapta: "Nefsimi tavada kızartılan diri serçe gibi buldum, ölmez ki istirahata kavuşsun, kurtulamaz ki uçsun." demesi de ölümün Allah'ın sevgili kulları için de bazan şiddetli olabileceğine delalet eder. Diğer bir rivayete göre Hz. Musa: "Kasabın elinde derisi yüzülen koyun gibi" demistir.

Peygamberimiz (S), az günah işleyenlerin ölümünün kolay olacağını haber verdiği ve Kelime-i Tevhid getirmiş olanlara yani mü'minlere ölümleri anında zillet ve korku olmayacağını haber verdigi halde, ölümden sonraki hayatlarının en yüksek saadet derecesinde olacağını Kur'an'ın haber verdiği bu büyük zevatın ölüm anındaki şiddetli ızdıraplarının sebebi nedir?

İslam alimleri, ölüm anında ızdırap çeken insanların ızdırap sebeplerinin farklı olduğunu haber vermişlerdir. Buna gore, sekerat-ı mevtin şiddeti şu dört gayeden biri içindir :

1- Manevi derecesini daha çok yükseltmek istediklerine Allah, ölümü anında ızdırap çektirir. Peygamberlerin ve Allah'ın salih kullarının sekerat-ı mevtlerinin şiddetli olması bu sebepledir. Onların ölüm anındaki ızdıraplara katlanmaları, Allah katındaki derecelerini daha fazla yükseltir. Onun için de bu büyük zatların hiçbiri ölüm acılarından ötürü hoşnutsuzluk gostermemişler, daima derecelerinin daha yüksek olmasi için Allah'a dua etmislerdir.

2-Allah Teala, günahlarını affetmek istedigi mü'min kullarının günahlarına keffaret olsun diye sekerat-ı mevtlerini şiddetli eyler. Mü'min, dünya hayatında iken çektiği her acı ve ızdıraba, hatta ayağına batan bir dikenin acısına bile karşılık alacağı ve bu ızdıraplara karşılık olarak bir günahının affolunacağı, günahı yoksa bir sevap yazılacağı için, onun ölüm anında çektiği ızdırap ve acıları da karşılıksız kalmayacaktır. Bu hakikati kavramış olan Hz. Ömer şöyle diyordu: "Mü'minin üzerinde günahlarından hayatta iken -iyi amelleri ve tevbesiyle silinmemiş- bir şey kalacak olursa, Allah ona sekerat-ı mevti şiddetli kılar. Böylece ruhu Cennet'e ulaşır. Kafir de dünyada iyi bir iş yapmışsa, onun karşılığı olmak üzere, Allah ona ölümü kolaylaştırır ve yaptığı iyiliğin karşılığını dünyada almış olarak onu Cehennem'e atar."

Kafirlerden kolay bir şekilde ölenler varsa onlara imrenmemeli, asıl ölümden sonraki hayatı huzur içinde olacak olanlara imrenmeli. Çünkü kafirin göreceği mukafatın tamamı dünyada, mü'minin ki ise hem dün­yada hem de ahirettedir. Allah Teala biz müslümanlara kafirlerin dünyadaki bolluk ve refahlarına hayret etmememizi, imrenmememizi emretmistir. Biz onlardan ölümü kolay olanlara da imrenmeyiz ki, zaten bu pek nadir olur. Genellikle azapları ölüm anından itibaren başlar. Melekler onların ruhlarını alırken onlara azap ederler. İleride açıklanacağı üzere bu, onların azaplarının baslangıcıdır.

Ölüm anındaki acı ve ızdırapların, mu'minin günahına keffaret olacağını kavramış olan Ömer b. Abdulaziz (v. 101/720) de şöyle diyor: "Bana ölüm sekeratının kolaylaştırılmasını istemem, arzu etmem. Çünkü o, mü'minin günahlarını örten ve derecesini yükselten son keffarettir."

Mü'minin ölümü anında çektiği acı ve ızdıraplar günahlarına keffaret olmakla beraber, onun melekler tarafından müjdelenişi ve meleklerin onu Allah'a kavuşma sevincine garkederek rifk ile muamele edişleri; mü'minin de Rabbına kavuşma sevinci içinde oluşu sanki hiçbir şey duymamışcasına kendisine ölüm acılarını kolaylaştırır. Bu dünyada bile böyledir. İnsan, çok büyük zorluklara katlanarak yaptığı bir işin karşılığını alınca, çektiği sıkıntıları hemen unutur, hiç çekmemiş gibi olur.

3-Sekerat-ı mevti şiddetli olanlardan bir kısmı da, baştan başa bir imtihan olan dünya hayatlarının sonunda bir kez daha denenir ve son imtihana tabi tutulurlar. Yani bunların elem ve ızdıraplarının gayesi de denemek ve tecrübe etmektir. Tabii neticede de ona göre karşılıklarını alırlar.

4-Ebedi cezanın başlangıcı olarak ölüm sekeratı şiddetli olanlar da vardır ki bunlar, dünya hayatlarında iman etme şerefine erişemeyip, hep kötülük peşinde koşan kafir ve zalimlerdir. Bunların hali Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılmaktadır: "Ölüm sarhoşluğu ve şiddetleri içinde meleklerin de ellerini uzatarak kendilerine (zalimlere) : Haydi, canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı hak olmayanı söylemiş olduğunuz ve Allah'ın ayetlerinden büyüklenerek uzaklaşmış bulunduğunuz içindir ki, bugün hakaret azabıyla cezalandırılacaksınız, dediklerinde sen o zalimleri bir görsen." Bu ayet-i kerime, kafir ve zalim olanların ölürken azap göreceklerini beyan etmektedir. Ayette bildirilen, meleklerin ellerini uzatmalarından kasıt dövmeleridir ki, bu dövme, Bedir Gazvesi'ne katılan müşrikler hakkında inmiş olup, hükmü umum kafirleri kapsayan şu ayet-i kerimede açıkca ifade edilmiştir : (Ya Muhammed Meleklerin, o kafirlerin canlarını yüzlerine ve sırtlarına vura vura ve: "Tadın Cehennem azabını !" diyerek alırken gözlerinle bir görseydin
En son HACI.OMER.SAHIN tarafından Cum Nis 17, 2009 12:09 am tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.

Kullanıcı avatarı
HACI.OMER.SAHIN
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 257
Kayıt: Pzr Şub 24, 2008 10:41 pm
Konum: Türkiye

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen HACI.OMER.SAHIN » Prş Nis 16, 2009 11:22 pm

YUNUS EMRE TÜRBESİ:

Karaman Merkez Kirişçi Mahallesinde Yunus Emre Camii bitişiğindedir. Türbenin cami içine iki, batıya da bir penceresi açılır. Türbe Yunus Emre Tekkesi ile birlikte Karaman oğlu devrinde yapılmıştır. Tamamen kesme taşla yapılmış, üzeri beşik tonoz örtülüdür. Türbenin içinde tahtadan işelmesiz olarak yapılmış 4 sanduka vardır. Kapıya göre sonda olan sanduka Yunus Emre'ye, 2. sanduka Tapduk Emre'ye, 3. sanduka Yunus Emre'nin oğluna, 4. sanduka da kızına aittir. Gönüller sultanı sevgi ve hoşgörü aşığı Yunus Emre, dilinin arılığı, anlatımının şiirsel gücü, dini inancında içtenliği, aşk, ölüm gibi evrensel şiir konularını etkileyici anlatımı nedeniyle bütün Türk Edebiyatının en büyük sairlerinden birisi olmuştur. Anadolu insanının gönlüne taht kurmuş Allah dostudur. Türbenin güney kısmı Yunus Emre Şiir Parkı olarak düzenlenmiştir.

Kullanıcı avatarı
HACI.OMER.SAHIN
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 257
Kayıt: Pzr Şub 24, 2008 10:41 pm
Konum: Türkiye

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen HACI.OMER.SAHIN » Prş Nis 16, 2009 11:48 pm

وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصِيبُ وَهُوَ الْغَفُالرَّ

TÜRBE ZİYARETİ
İnsanlar arasında manen üstün kabul edilmiş şahsiyetlerin yattığı yerler halkımız nezdinde “Türbe” olarak bilinmektedir. Türbe olarak adlandırdığımız bu yerlerde bir kabirdir ve ziyaret edilmesinde, orda yatan insanlar için hayır duada bulunulmasında hiçbir sakınca yoktur. Ancak, bu ziyaretlerde İslam’ın koymuş olduğu ölçülere riayet edilmelidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadislerinde “Kabirleri ziyaret ediniz, Çünkü bu size ahireti hatırlatır.”(1) buyurmuş, Kendileri de kabirleri ziyaret etmiş ve şöyle duada bulunmuştur. “Selam size ey bu diyarın Mümin ve Müslüman halkı! İnşallah yakında bizde aranıza katılacağız. Allah'tan bizi de sizi de bağışlamasını dilerim .”(2)

Kıymetli Cemaatimiz

Günümüzde en yaygın hurafelerin başında türbe ziyaretlerinde yapılan yanlışlıklar gelmektedir. İslam Dininin temel ilkelerine ters olan ve bidat olarak karşımıza çıkan bu yanlışlıkların bazılarını sizlerle paylaşmak isterim.

-Türbe ziyaretlerini sanki dini bir vecibeymiş gibi telakki etmek.

-Türbelerin etraflarına çaput, bez bağlamak ve mum yakmak.

-Türbelerde yatanlara adak adamak ve onların adına kurban kesmek.

-Türbe etrafında bulunan duvar, demir gibi şeyleri öpmek.

-Türbelere eğilerek girmek.

-Türbelerde yatıp şifayı orda yatanlardan beklemek.
-Türbe kapılarına ev, araba, çocuk gibi dünya hayatında sahip olmak istenilen şeylerin resmini çizmek.

-Türbelerden şifa bulmak amacıyla toprak almak, oralara madeni paralar atmak veya para yapıştırmak.

-Türbelerde geyik boynuzu bulundurmak ve şifa dağıttığına inanmak.

Aziz Kardeşlerim

Üzülerek görmekteyiz ki; Türbeler, insanlara yaratılmış olan her şeyin bir gün ölümü tadacağını hatırlatmalıyken, dünyevi işlere cevap arandığı yerler haline getirilmiştir. Oysaki, türbeleri ziyaret eden kardeşlerimiz ahireti hatırlamalı, orda yatanlarında bir gün yaşadıklarını ama bu dünyadan ayrıldıklarını anlamalı, kendisinin de er-geç kabre gireceğinin farkında olmalıdır.

Türbe ziyaretlerini gerçekleştirirken, Kur’an okuyarak sevabını orda yatanların ruhlarına bağışlayalım. Kendimiz ve ziyaret etmiş olduğumuz yerlerde yatanlar için Allah’tan mağfiret ve merhamet dileyelim. Bu gibi işlemlerin dışında yapmış olduğumuz yanlışlıkların bizlere fayda yerine zarar getireceğini unutmayalım.

SAYGILARIMLA H.ÖMER

Kullanıcı avatarı
HACI.OMER.SAHIN
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 257
Kayıt: Pzr Şub 24, 2008 10:41 pm
Konum: Türkiye

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen HACI.OMER.SAHIN » Cum Nis 17, 2009 8:23 am

erkan bey birde o mübarek eyyüpsultan haz türbesınde bir şeye şahıt oldum yenı dogmuş bebeklerının göbeklerını kesip bir mandala kıstırıp o mübarek büyük sahabinin kabrının üstüne atıyorlar ne kadar çirkin bir olay bu insanlara kım ögretiyo bu şeyleri merak ediyorum para atıyorlar dılek dılıyorlar acayıp şeyler yapıyorlar günümüzde evet türbe zıyaret leri tamamıyla islam dışı hurefalarla dolu allah ıslah dtsin oysa sadece bir şey istenırse sadece allah tan istenir ölülerden medet umulmaz sadece dua yapılır
birde hacce gıttıgımde ravzayı mütahhareda o yüce peygamberin huzurunda gıne bızım insanlardan bır tanesı o parmaklıklara elını sürüp süzüne sürmeye çalışıyordu o mübarek ravzanın ögnünde sırayla askerler duruyor öyle yapanları hemen ıkaz edıyorlardı bır de askerlere kızımazlarmı o kadar cahıl insanlar varkı ya oraya hem arapca hem türkce yazmışlar önce oku okumak yok ögrenmek yok bırde kızıyorlar
selam vererek dua yaparak gecılmesını hata annenın babanın arkadaşlarının sevdıklerınn selamını vererek zıyaret yapın şefat işteyın denınlımştır allah celle bizleri dogru bildıgımız amelerden ayrmasın amın
biraz uzun oluyor ama ban verılen sınırı aştımsa hakkınızı helal edınız
saygılarımla bugünkü cumanızda mübarek olsun allaha emanet olasınız degerli dın kardeşlerım ayrıca yılmaz beye erkan beye teşekkürl ederım bızlere bu imkanı vedıkleri iöin
saygılarımla h. ömer

Kullanıcı avatarı
HACI.OMER.SAHIN
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 257
Kayıt: Pzr Şub 24, 2008 10:41 pm
Konum: Türkiye

Re: kaza namazı

Mesaj gönderen HACI.OMER.SAHIN » Pzt Nis 20, 2009 4:27 pm

Zoraki Namaz Kılan

Uykusu gelir yatsı vakti.
Namaz kılmak zor olur şimdi.
‘Biraz uyuduktan sonra kalkarım’ deyip yatar..
Sabah vakti çıkar ancak gözünü açar

Omuzda bir yük! Sabahın kazası var.
Az sonra diyerek hep en sona koyar..
Vaktinde kılınan namazdır elimize kar..
Zeval e erişmeden (şükür)sabahı kılar..

Öğle namazı vaktinde başlar bir telaş..
Dünya işlerinden kaldırılmıyor baş.
Çoğunlukla bahane odur işş , aşş!!
‘Namazımı kılayım ’der; kalkayım yavaş yavaş

Vakit ikindiye yaklaştı!
Oysa hâlâ öğleni kılamadı.
Oturduğu koltuk öyle rahattı..
Zorakî koltuktan kalmayı başardı.

Ohh! Nihayet ikindi de okundu.
Öğleni geç kıldığı ne iyi oldu?
Oturduğu seccadeden şöyle doğruldu.
Niyet etti hemen ikindiye durdu.

İşteki namaz faslı bu gün son buldu.
İçi tarifsiz bir huzurla doldu.
Kaza korkusundan kurtulmuş oldu.
‘Darısı yarına ’ duası buydu :).

İşten akşam ezanıyla birlikte çıkar.
Trafik yoksa namazı(akşam)evde kılar.,
Trafik varsa da ruhsattan sayar.!
Mâlum seferîlik diye bir mazeret var:)

Böyle kılar namazı zoraki kılan.
Gezme/tozma dendi mi düşünmez bir ân.
Kazasını kılacak nasılsa;kurtulur hesaptan!
Hem vakit sınırı da yok, canı istediği zaman:)
.h. ömer

Kullanıcı avatarı
zeynep
Bölüm Yetkilisi
Bölüm Yetkilisi
Mesajlar: 2659
Kayıt: Pzt Ağu 07, 2006 12:25 am
Konum: İstanbul

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen zeynep » Pzt Nis 20, 2009 10:14 pm

Ömer Hocam zoraki Namaz şiiri güzel olmuş sağ olun


Sayın Hocam,

Munafıklığın belirtilerini az ve öz anlamda sıralarmısınız. tekrardan kendimizi check edelim.


[*]Allah senden razı olsun demek. Bu hal ile razı olsun demek değil.Allahü-Teala senin Ahlakını,işlerini ıslah edip, seni razı olduğu hale soksun demek. dilimize dolanan bu cümlenin ne anlam taşıdığını sizlerle paylaşmak istedim :) [*][/color]
Yarabbi! Hakkımda hayırlı olanı, gönlüme razı eyle. Gönlümde olanıda hakkımda hayırlı eyle.

Kullanıcı avatarı
HACI.OMER.SAHIN
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 257
Kayıt: Pzr Şub 24, 2008 10:41 pm
Konum: Türkiye

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen HACI.OMER.SAHIN » Sal Nis 21, 2009 11:56 pm

Zeynep karedeşim teşekkürler ilgilendıgin için


Münafıklar kuran ayetlerinde bildirdigi gibi iki yüzlü
sahtekar insanlardır ve gerçekte mümin olup iman etmedikleri halde, sanki iman etmiş gibi davranırlar. En önemlisi de, bu sahtekarlıklarını kendi başlarına yapmazlar; müminlerin arasına girmeye, sanki onlardanmış gibi davranmaya çalışırlar. Bu şekilde hareket etmelerinin nedeni, müminlerle birarada olarak bir takım dünyevi çıkarlar elde etme yönündeki umutlarıdır.

Müminlerin yanına gelip, iman etmiş gibi gözükerek, müminleri kandırabileceklerini ve onların sahip olduğu bazı imkanlardan yararlanabileceklerini sanırlar.

Umdukları çıkarları elde edemeyeceklerini anladıklarında, ya da müminlerin başına Allah'tan deneme olarak bir sıkıntı ya da zorluk geldiğinde, hemen onlardan ayrılır ve gerçek yüzlerini gösterirler. Ayrıldıktan sonra, ya da ayrılırken, müminlere zarar vermeye, onların arasındaki birliği bozmaya gayret ederler. Müminlerden uzaklaştıktan sonra, inkarcılarla işbirliği yaparak zarar verme çabalarını sürdürürler. Bu nedenledir ki bu ikiyüzlü kimselere Kuran'da "münafık", (yani nifak çıkaran, bozgunculuk ve fitne üreten) adı verilmiştir.

Münafıklar, Kuran'da pek çok ayette anlatılan ve müminlerin dikkat etmeleri hatırlatılan insanlardır. Bu nedenledir ki, kendisine Kuran'ı rehber edinen bir mümin, münafıklara karşı dikkatli olmak, onların özelliklerini bilmek durumundadır. Çünkü, Kuran ahlakını yaşayan her mümin topluluğu, mutlaka münafıklarla karşılaşacaktır.

peygamber efendımızın sır katibi ebu hureyre radıyllahuanha da münafıkların listesı varmış onlardan biri vefat edınce cüpbesını alıp gıdermış bılırlerki o kişi münafıktır o zaman ona gğre davranırlarmış
münafıgın alemeti 3 tür 1 söz verir sözünde durmaz 2 ne söylerse hep yalan söyler 3 emanete ihanet eder
allah onların şerrinden korusun amin
H. ÖMER

Kullanıcı avatarı
zeynep
Bölüm Yetkilisi
Bölüm Yetkilisi
Mesajlar: 2659
Kayıt: Pzt Ağu 07, 2006 12:25 am
Konum: İstanbul

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen zeynep » Çrş Nis 22, 2009 11:48 pm

münafıgın alemeti 3 tür 1 söz verir sözünde durmaz 2 ne söylerse hep yalan söyler 3 emanete ihanet eder

Estağfurullah Hocam. N'demek tabide ilgileneceğiz,

Hocam birinci şık' a ait nekadar insan var etrafımızda yaparız, ederiz ,hallederiz, sen canını sıkma,tamam bi çaresine bakarız... bak şimdi ikilemde kaldım bunlar yoksa ikinci şıkka ait insanlarmı he ne dersiniz. :?
Yarabbi! Hakkımda hayırlı olanı, gönlüme razı eyle. Gönlümde olanıda hakkımda hayırlı eyle.

huseyni
Destekleyen
Destekleyen
Mesajlar: 280
Kayıt: Pzt May 07, 2007 8:09 pm
Konum: Türkiye

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen huseyni » Prş Nis 23, 2009 4:17 pm

ömer hocam
çok teşekürler yazılarınızı okuyoruz

yalnız
zeynep hanımın

"Allah razı olsun" sözünün açıklanması yönündeki isteğinin devam ettiğini düşünerek
neler söyleyebileceğinizi bekliyoruz

teşekkürler

Kullanıcı avatarı
HACI.OMER.SAHIN
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 257
Kayıt: Pzr Şub 24, 2008 10:41 pm
Konum: Türkiye

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen HACI.OMER.SAHIN » Cum May 01, 2009 1:18 am

RADIYALLAHU ANHUM
ALLAH RAZI OLSUN
Aslında Bu kelime çok geniş manalı bir kelimedir sana yapılan bır iyilik karşısında teşekkür manasınada gelır yanlız tabi herkese de bu kelıme kullanılmaz allahın razı olmayacagı şeylerde vardır radıyallahu anhum ve radıan dedıgı zaman allah ondan razı oda allahtan Allah razı olsun


Allah razı olsun demek, bu halinden Allah razı olsun demek değildir. Allahü teâlâ, seni razı olacağı hale getirsin manasında bir duadır aslında cenabı allah bızleri razı oldugu kulardan eylesınSual: Allah bin kere razı olsun demek küfür olur mu? Çünkü Eshab-ı kiram kitabında (Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramdan razı olduğunu bildiriyor. Allahü teâlânın sıfatları ebedidir, sonsuzdur. Onlardan razı olması da sonsuzdur. Bunlardan razı olması değişmez) deniyor. Allah bin kere razı olsun denince, Allah’ın razı olma sıfatının sanki değişeceği anlaşılıyor. Bu ise küfürdür. Şu halde, Allah bin kere razı olsun demek caiz mi?
CEVAP
Caizdir, mahzuru yoktur. Kimse o manada söylemez, tekit [vurgulamak] için; yani işin önemini bildirmek için söylenir. Bu husus Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde de vardır. Eshab-ı kiram için bir kere cennetlik dense yetmez miydi? Ama Allahü teâlâ bir çok âyette, onların cennetlik olduğunu bildiriyor. (Hepsine Cenneti söz verdim. Ben onlardan razıyım, onlar da benden razıdır) buyuruyor. (Hadid 10, Fetih 18, 29, Tevbe 100, Maide 119, Mücadele 22, Beyyine 8)

Daha başka surelerde de bu husus açıklanıyor. Sonuç olarak Allah bin kere razı olsun demenin mahzuru yoktur. Böyle söyleyenin bu işe çok sevindiğini gösterir. Yani maksat, manayı kuvvetlendirmektir.

Sual: Allah ebediyen razı olsun demek caiz mi?
CEVAP
(Allah ebediyen razı olsun) denince, sanki bu duadan, Allahü teâlânın bir müddetliğine de razı olacağı anlamı da çıkıyor. Bu itikadımıza terstir. Allah razı olsun demek gerekir. Ebediyen ekleyince yanlış anlamaya müsait oluyor. Üç günlüğüne veya üç seneliğine razı olsun anlamı da çıkabilir. Yani Allah’ın böyle sıfatı da var sanılır.

Sual: Kur’an-ı kerimde, (Allah, Eshab-ı kiramdan razıdır) buyuruluyor. O eshab, Resulullahın vefatından sonra kötü şeyler işlese yine mi Allah onlardan razı olur?
CEVAP
Muteber din kitaplarında buyuruluyor ki:
Allahü teâlânın sıfatları ebedidir, sonsuzdur. Onlardan razı olması da sonsuzdur. Yani birkaç seneliğine razı olup da sonra vazgeçmez. Hâşâ eshabın daha sonra ne yapacağını Allah bilmiyor muydu? Bilmeyen Allah olur mu? Onlardan razı ise ebediyen razıdır. Bir müddet razı olup sonradan vaz geçmek Allah’ın sıfatlarına aykırıdır. Kur’an-ı kerimde (Allah sözünden dönmez) buyruluyor. [Al-i İmran 9, Zümer 20, Rad 31, Rum 6]

Razı etmek için
Sual: Allahü teâlâ ile onun sevdiklerini razı etmek için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Önce Ehl-i sünnet itikadını öğrenip, dinimizin emir ve yasaklarına uymalı, özellikle kalb kırmamaya ve kul hakkına dikkat etmeli. Şu hadis-i şerifte bildirilen duaları da okumaya çalışmalı:

(Ya Aişe, bir kere “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ cemî’il Enbiyâi velmürselîn” de, bütün peygamberler senden razı olsun. Bir kere “Allahümmağfirlî ve li vâlideyye [ve li-meşâyıhiyye] ve lil mü’minîne vel mü’minât vel müslimîne vel müslimâti el ahyâi minhüm vel emvât” de, bütün müminler senden razı olur. Bir kere de “Sübhânellahi vel hamdü lillahi ve lâilahe illallahü vellahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm” de ki, Allahü teâlâ senden razı olsun.) [Ey Oğul İlmihali]

SAGILARIMLA H. ÖMER

Kullanıcı avatarı
HACI.OMER.SAHIN
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 257
Kayıt: Pzr Şub 24, 2008 10:41 pm
Konum: Türkiye

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen HACI.OMER.SAHIN » Pzt May 04, 2009 6:53 am

Ebû Hureyre (r.a.) Asr-ı Saadette cereyan eden bir hadiseyi şöyle anlatır: Resûlullah (s.a.s.) mescide girmişti. Derken taşradan bir şahıs geldi ve namaz kıldı. Sonra gelip Resûlullah (s.a.s.) ile selamlaştı. Resûlullah (s.a.s.) ona, “Dön ve yeniden namaz kıl; çünkü sen namaz kılmış olmadın!” dedi. O da dönüp evvelce kıldığı gibi namaz kıldı. Resûlullah (s.a.s.) yine ona dedi ki: “Dön ve yeni baştan kıl; çünkü sen namaz kılmış olmadın!” Allah Resûlü (s.a.s.) üçüncüsünde de namazı tekrar kılmasını emredince o şahıs: “Seni hak üzere gönderen Allah’a yemin ederim ki, bu kıldığımdan başka daha iyi nasıl kılacağımı bilmiyorum. Bana doğrusunu öğretir misin ya Resûl?” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Namaza durduğun vakit başlangıç tekbirini al. Kur’ân’dan iyi bildiğin (sûre ya da ayetleri) oku. Rükûa varınca beden azaların yerleşinceye kadar bekle. Rükûdan başını kaldırınca bedenin tamamen doğruluncaya kadar ayakta dur. Sonra secdeye kapan ve azaların yerleşinceye kadar orada kal. Secdeden başını kaldırınca azaların yerleşinceye kadar otur. Ardından tekrar secde yap ve azaların yerleşinceye kadar orada kal. Sonrasında ayağa kalk ve dimdik dur. Namazın bütün rekâtlarında aynen böyle yapmaya devam et!” (Buharî, Ezan 95; Müslim, Salât 45)


Bu rivayette görüldüğü üzere, Resûlullah (s.a.s.) alelacele namaz kılan şahsı uyarmış ve ona namazı itina ile yeniden kılmasını emretmiştir. Gerekli itinayı göstermeyince de ona itidal ile nasıl kılınacağını öğretmiştir. Zira namazın makbul olması için gerekli şartlardan birisi de “tadîl-i erkân”dır. Bu makalede “tadîl-i erkân”ın anlamı, hükmü ve hususiyetleri beyan edilecektir.
Tadîl-i Erkân Nedir?

“Tadîl” doğrultma, düzenleme, düzgün hale getirme demektir. “Erkân” da “rükn”ün çoğulu olup kıyam, rükû ve secde gibi namazın esaslarını ifade eder. “Tadîl-i erkân” ise namazın içinde yer alan kıyam, rükû, secde gibi rükünleri yerli yerinde, hakkını vererek düzgün ve sükûnet içinde yapmaktır. Diğer bir ifadeyle ta’dîl-i erkân, namazdaki rükünlerin sükûnetle yerine getirilmesi ve uzuvlarda itminan hâsıl olacağı âna kadar devam edilmesidir. Tadîl-i erkân hakkında itidal, itminan ve tuma’nine gibi kavramlar da kullanılmaktadır.

Tadîl-i erkânın yerine gelmesi için kıyam, rükû, secde ve oturuş gibi pozisyonlarda bir müddet hareketsiz durmak şarttır. Kıyamdan rükûa gidildiğinde bir müddet hareketsiz beklemek gerekir. Rükûdan kalkınca tam doğrulmuş vaziyette yine bir müddet durulmalıdır. Secdede ve iki secde arası oturuşta sükûnet içinde bir müddet hareketsiz kalınmalıdır.

Tadîl-i Erkân’ın Hükmü

Kur’ân-ı Kerim’de elliden fazla ayette namaz (salât), “ikâme” fiilinin muhtelif kipleriyle birlikte zikredilmiştir. Ayrıca birçok ayette “Namazı ikâme edin!” buyrulmaktadır. “İkâme etmek” ise namazı dosdoğru kılmak, itina ile kâmilen eda etmek demektir.
Namazı ikâme etme hususundaki Kur’ânî emir ve tahşîdatın yanı sıra yukarıda geçen hadis-i şerif gibi daha pek çok rivayetten hüküm çıkaran âlimler, tadîl-i erkânın vâcip ya da farz olduğu görüşüne varmışlardır. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.s.) namazı usûl ve âdâbına göre kılmayan mezkûr şahsa tekrar kılmasını emretmiştir.

Hanefi mezhebine göre tadîl-i erkân vaciptir. Nitekim İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed, vâcip olduğuna hükmetmişlerdir. İmam Ebû Yûsuf ise tadîl-i erkânın vâcipten de öte, farz olduğu görüşündedir.

Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhebine göre tadîl-i erkân farzdır. Onlar, tadîl-i erkânı namazın bir rüknü ya da rüknün şartı saymışlardır.

Hanefîlere göre tadîl-i erkân sehven (unutarak ya da hataen) terk edilirse namazın sonunda sehiv secdesi gerekir. Eğer sehiv secdesi yapılmamışsa o namazın tekrar kılınması gerekir. Şayet tadîl-i erkân kasten terk edilirse namazın yeniden kılınması icap eder.

Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhebine göre tadîl-i erkânın terkiyle namaz bâtıl olur ve tadîl-i erkâna riayet edilerek yeniden kılınması gerekir.

Tadîl-i Erkânın Ölçüsü

Namazın rükünlerinde ve rükünler arasında en az bir tesbih miktarı, yani sübhân diyecek kadar durmak vaciptir. Bu itibarla tadîl-i erkânın asgari ölçüsü, sübhân diyecek kadar sükûnet içinde uzuvların hareketsiz kalmasıdır. Bu miktar, zaman bakımından birkaç saniye demektir.

Namazda özellikle rükûdan doğrulunca ve iki secde arasında bir müddet hareketsiz durmaya itina gösterilmelidir. Bunun süresi, en azından bir defa sübhan diyecek kadar olmalıdır. Çünkü bu iki rükün çok defa aceleye getirilmekte ve tadîle riayet edilmeden hızlıca geçiştirilmektedir. Dolayısıyla namaz noksan ya da kusurlu eda edilmektedir.

Özellikle günümüzde tadîl-i erkânda ihmal söz konusu olduğundan çok dikkat etmek gerekmektedir. Zira kimilerinin namaza durmasıyla birlikte hemen rükûa varması, daha tam doğrulmadan secdeye kapanması, iki secde arası oturmayı tam yapmadan secdeye gitmesi bir olmaktadır. Oysa kıyam, kıraat, rükû, secde, oturuş ve bunların arasındaki rükünlerde tadîl-i erkâna riayet etmek şarttır. Aksi takdirde usul ve adabına uygun namaz kılınmış olmaz. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.s.), horozun yemi hızlı hızlı gagalaması gibi namaz kılmaktan men etmiştir. (Müsned, 2/265) Ayrıca O (s.a.s.) şu uyarılarda bulunmuştur: “Rükû ve secdeleri tamamlayın!” (Buharî, Eymân 3) “Rükû ve secdelerinizi güzel yapın!” (Müsned, 2/234) “Sizden biriniz rükû ve secdelerden kalkarken belini tam olarak doğrultmadıkça namazı yeterli olmaz.” (Ebû Dâvud, Salât 143) Bu itibarla kılınan namazların boşa gitmemesi için rükünlerin tadîl (itidal) ve sükûnet üzere yapılması icap eder.

M. Fethullah Gülen Hocaefendi, vaaz ve sohbetlerinde sözü sık sık namaza getirerek usûl ve erkânına uygun ikâme edilmesi üzerinde hassasiyetle durur. Bir sohbetinde; dört rekâtlık namazın en azından 4 dakikada kılınması gerektiğini, zira daha hızlı kılındığı takdirde tadîl-i erkânın ihlal edilmesi endişesi bulunduğunu belirtir. Öte yandan acele ile kılınan namazla bir yere varılamayacağını, “huşû ve hudû”un ise “namazın iç tadîl-i erkânından olduğunu” kaydeder ve şunları söyler: “İnsanın, Rabbiyle münasebetinde asıl olan mânâdır, özdür, ruhtur. Fakat onları taşıyan da lâfızlardır, şekillerdir, kalıplardır. Bundan dolayı mutlaka o lâfızlara ve kalıplara dikkat edilmelidir… Biz bir insanın sadece namazına bakarak onun namazda huşû arayan biri olup olmadığını belirleyemeyiz. Bu, insanın vicdanı ile Allah arasındadır. Dolayısıyla biz kendimizi hüsnüzan etmeye zorlarız. Ama bazı kimseler namazlarında, oruçlarında öyle dikkatsizdirler ve iffetleri mevzuunda çarşıda pazarda öyle sulu hareket ederler ki; insan ne kadar hüsnüzan ederse etsin, şahit olduğu hareket hakkında olumlu düşünceyi İslâmî çerçevede bir yere koyamaz. Mesela, birisi hemen tekbir alır ve sen daha Fâtiha’nın yarısına gelmeden rükûa varır. Burada kendini ne kadar zorlarsan zorla ona namaz kıldı diyemezsin. Mesela, rükûda hakkını vere vere, kelimeleri güzelce telaffuz ederek -bazı fukahaya göre- bir kere “Sübhâne rabbiye’l-azîm” demek şarttır. Çok hızlı söyleniyorsa mânâsı yoktur onun. Bazı fukahaya göre ise, onu en az üç defa söylemek gerekir. Onun için, rükûda ve secdede en az üç defa, yavaş yavaş, kelimeleri tam telaffuz ederek bu tesbihi söylemeliyiz. Daha az söylüyorsak, başkalarını hakkımızda müspet düşünme hususunda zorlamış oluruz. Böylece bazı kalıplar, bizim onunla edâ etmeye çalıştığımız mânâ, muhteva ve mazmunu taşıyıcı olmaz. Dolayısıyla, hakkımızda hüsnüzan edenler, vehme ve kuruntuya hüsnüzan etmiş olur. Çok kimselerin hızlı hızlı okuduğu Fâtiha, Kur’ân değildir. Çünkü, Kur’ân öyle inmemiştir. Böyle alelacele okunan Fâtiha ile kılınan namaz, namaz değildir. Bir nefeste, o nefes bitmeden sûreyi sona erdirme telaşıyla, soluğun tıkandığı yerde hızlıca ve can havliyle alınan ara nefeslerle okunan Kur’ân’la kıraat farzı yerine gelmiş olmaz. Lâfızlar mânâların kalıbıdır; ama kalıbın mânâya uygun olmaz

h.ömer

Kullanıcı avatarı
HACI.OMER.SAHIN
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 257
Kayıt: Pzr Şub 24, 2008 10:41 pm
Konum: Türkiye

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen HACI.OMER.SAHIN » Pzr May 10, 2009 9:46 am

TÖVBE SURESI

67.Münafık erkekler ve münafık kadınlar, bazısı bazısındandır; kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar, ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; O da onları unuttu. Şüphesiz, münafıklar fıska sapanlardır.

68.Allah, erkek münafıklara da, kadın münafıklara da ve (bütün) kafirlere, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşini vadetti. Bu, onlara yeter. Allah onları lanetlemiştir
DEVAM DECEGIZ

EM-re
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 785
Kayıt: Çrş Oca 10, 2007 12:49 am
Konum: Almanya

Re: H. Ömer Şahin'e Sorularınız ve Kendisinin Bilgilendirmeleri

Mesaj gönderen EM-re » Pzr Eki 25, 2009 2:05 pm

Sayın Hacı Ömer Sahin

Allah Sizden Razı Olsun vaazlarınıza ve dini sohbetlerinize doyum olmuyo ALLAH sizi Başımızdan Eksik etmesin...
Söz; agizdan cikincaya kadar senin esirin, agizdan ciktiktan sonra sen onun esirisin...!

Cevapla

“İSLAMİYETİ YAŞAYIŞ ve DİNİ KONULAR HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİZ” sayfasına dön