171- Tenbellikle namazı terkeden veyahud kıymetini bilmeyen; ne kadar câhil, ne derece hâsir, ne kadar zararlı olduğunu bilâhare anlar, ama iş işten geçer. İ. İ'caz - 43
172- Herşey gibi, elbette gençliğin dahi lezzetleri gidecek. Lem - 233
173- Bir saatin sanatkârı nasıl saatini çevirir, açar, gösterir, tarif eder; Kur'an dahi, elinde kâinatı tutmuş öyle yapıyor. Mektubat - 190
174- (Tabiat), bir nakıştır, nakkaş olamaz. Lem'alar - 186
175- Dindaşlarınızla ittifak ediniz.. yani, ihtilafa düşmeyiniz. Lem'alar - 155
176- Şeytanın arkadaşları çoktur. A'sar-ı Bediiye: Münazarat
177- Bir tek adam seninle hidayete gelse, sahra dolusu kırmızı koyun, keçiden daha hayırlıdır. Şualar - 336
178- Mâdem Allah var. Elbette âhiret vardır. Sözler -104
179- Milletin kalb hastalığı; za'f-ı diyanettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir. H. Ş. - 86
180- İnsan ibadetine i'timad etmemelidir ve dâima ibadetinin artmasına çalışmalıdır. İşarat-ül İ'caz - 99
181- Dünyanın lezaizi zehirli bala benzer. Lezzeti nisbetinde elemi de vardır. Mes-125
182- "Bir saat tefekkür, bir sene ibadet-i nâfile hükmünde" Kastamonu L.- 10
183- Bütün yıldızları elinde tutmayan, birtek zerreye Rab olamaz. Sözler - 591
184- (İnsan) Kusur etse, istiğfar etmeli. Yâ Rab! Kusurumuzu afvet, bizi kendine kul kabul et ...Ãmin. Sözler - 29
185- Cenab-ı Hak herşeyden daha büyüktür. B.Mesnevi - 121
186- İnsan der: "Çürümüş kemikleri kim diriltecek?" Sen, de: "Kim onları bidayeten inşa edip hayat vermiş ise, o diriltecek." Sözler - 114
187- Sivrisineğin gözünü halkeden, Güneş'i dahi o halketmiştir. Mektubat - 468
188- Bu zamanda en büyük ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır. Emirdağ L - 62
189- Bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara... Yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfî değildir. Sözler - 671
190- Kur'an, bitmez ve tükenmez bir hazinedir. Mektubat - 388
__________________
..kelâmın ağusu ikram olunsa, şeker şerbet der içeriz
..yağmur yağanda su vermesen, ağlar, gözyaşımızı içeriz
..ger sen bize kaşın çatsan, biz kendimizden geçeriz
..gönül ko'maz hiçbir demde, cânan için candan geçeriz
RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN
-
- Kayıtlı Üye
- Mesajlar: 287
- Kayıt: Prş Oca 24, 2008 9:54 am
- Konum: İstanbul
İNSANIN GAYESİ VE HAKİKİ SAADETİ
Ãhiret gibi dünya saadeti dahi ibadetÂte ve Allah’a asker olmaktadır. Öyleyse biz daima “Elhamdü lillâhi ale’t-tâati ve’t-tevfîk” demeliyiz ve Müslüman olduğumuza şükretmeliyiz. (Sözler sh: 19)
Allah’a abd ve asker olmak öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez. Vazife ise, yalnız bir asker gibi, Allah namına işlemeli, başÂlamalı. Ve Allah hesabıyla vermeli ve almalı. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı. Kusur etse, istiğfar etmeli.
“Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kaÂbul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Ãmin” demeli ve Ona yalvarÂmalı. (Sözler sh: 29)
Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksat yapsa, zahiren bir cennet içinde olsa da, mânen cehennemdedir. Ve her kim hayat-ı bâkıyeye cidÂdî müteveccih ise, saadet-i dâreyne mazhardır. Dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı olsa da, dünÂyasını Cennetin intizar[6] salonu hükmünde gördüğü için hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreÂder. (Sözler sh: 39)
İbadetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemâl-i Rububiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahÂmet‑i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. (Sözler sh: 41)
Bu dünya dahi kendi için değil. Kendi kendine de bu sureti alması muhaldir. Belki, kafile-i mahlûkatın gelip konmak ve göçmek için dolup boşanan, hikmetle yapılmış bir misafirhanesidir. (Sözler sh: 74)
Şu dünyadaki tezyinat, yalnız telezzüz veya tenezzüh için deÂğil. Çünkü bir zaman lezzet verse, firakıyla birÂçok zaman elem verir. Sana tattırır, iştahını açar, fakat doyurmaz. Çünkü ya onun ömrü kısa, ya senin ömrün kısadır; doymaya kâfi değil. Demek kıyÂmeti yüksek, müddeti kısa olan şu tezyinat ibret içindir, şükür içindir. Usul-ü daÂimîsine teşvik içindir; başka, gayet ulvî gayeler içindir. (Sözler sh: 74)
ÃHİRET VE HAŞİR
Şu dünya bir ziÂkirhane-i Rahmân, bir talimgâh-ı beşer ve hayÂvan, ve bir meydan-ı imtihan-ı ins ü cândır. Bütün vefiyât-ı hayvaniye ve insaniye ise, terhisattır. VaÂzife-i hayatını bitirenler, bu dâr-ı fâniden, mânen mesrurâne, dağdağasız diğer bir âleme giderler—ta yeni vazifedarlara yer açılsın, gelip çalışsınlar. (Sözler sh: 17)
Hazırlanınız; başka, daimî bir memlekete gideÂceksiniz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona nisbeten bir zindan hükmündedir. (Sözler sh: 58)
Bütün beşerin fıtrat-ı insaniyet lisan-ı haliyle, bütün kuvvetiyle istediği beka ve saadet-i ebediyeyi, o nev-i beşer namına zat-ı Ahmediye (a.s.m.) istiyor ve beşerin nuranî kısmı, onun arkasında âmin diyorlar. AcaÂba hiç mümkün müdür ki, şu dua kabule karîn olmasın? (Sözler sh: 70)
İnsan, ipi boÂğazına sarılıp istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır. Belki, bütün amellerinin suretleri alınıp yazılır ve bütün fiillerinin neticeleri muhaÂsebe için zaptedilir. (Sözler sh: 76)
Kaynak:
Risale-i Nur'dan İmani vecizeler...
Ãhiret gibi dünya saadeti dahi ibadetÂte ve Allah’a asker olmaktadır. Öyleyse biz daima “Elhamdü lillâhi ale’t-tâati ve’t-tevfîk” demeliyiz ve Müslüman olduğumuza şükretmeliyiz. (Sözler sh: 19)
Allah’a abd ve asker olmak öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez. Vazife ise, yalnız bir asker gibi, Allah namına işlemeli, başÂlamalı. Ve Allah hesabıyla vermeli ve almalı. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı. Kusur etse, istiğfar etmeli.
“Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kaÂbul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Ãmin” demeli ve Ona yalvarÂmalı. (Sözler sh: 29)
Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksat yapsa, zahiren bir cennet içinde olsa da, mânen cehennemdedir. Ve her kim hayat-ı bâkıyeye cidÂdî müteveccih ise, saadet-i dâreyne mazhardır. Dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı olsa da, dünÂyasını Cennetin intizar[6] salonu hükmünde gördüğü için hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreÂder. (Sözler sh: 39)
İbadetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemâl-i Rububiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahÂmet‑i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. (Sözler sh: 41)
Bu dünya dahi kendi için değil. Kendi kendine de bu sureti alması muhaldir. Belki, kafile-i mahlûkatın gelip konmak ve göçmek için dolup boşanan, hikmetle yapılmış bir misafirhanesidir. (Sözler sh: 74)
Şu dünyadaki tezyinat, yalnız telezzüz veya tenezzüh için deÂğil. Çünkü bir zaman lezzet verse, firakıyla birÂçok zaman elem verir. Sana tattırır, iştahını açar, fakat doyurmaz. Çünkü ya onun ömrü kısa, ya senin ömrün kısadır; doymaya kâfi değil. Demek kıyÂmeti yüksek, müddeti kısa olan şu tezyinat ibret içindir, şükür içindir. Usul-ü daÂimîsine teşvik içindir; başka, gayet ulvî gayeler içindir. (Sözler sh: 74)
ÃHİRET VE HAŞİR
Şu dünya bir ziÂkirhane-i Rahmân, bir talimgâh-ı beşer ve hayÂvan, ve bir meydan-ı imtihan-ı ins ü cândır. Bütün vefiyât-ı hayvaniye ve insaniye ise, terhisattır. VaÂzife-i hayatını bitirenler, bu dâr-ı fâniden, mânen mesrurâne, dağdağasız diğer bir âleme giderler—ta yeni vazifedarlara yer açılsın, gelip çalışsınlar. (Sözler sh: 17)
Hazırlanınız; başka, daimî bir memlekete gideÂceksiniz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona nisbeten bir zindan hükmündedir. (Sözler sh: 58)
Bütün beşerin fıtrat-ı insaniyet lisan-ı haliyle, bütün kuvvetiyle istediği beka ve saadet-i ebediyeyi, o nev-i beşer namına zat-ı Ahmediye (a.s.m.) istiyor ve beşerin nuranî kısmı, onun arkasında âmin diyorlar. AcaÂba hiç mümkün müdür ki, şu dua kabule karîn olmasın? (Sözler sh: 70)
İnsan, ipi boÂğazına sarılıp istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır. Belki, bütün amellerinin suretleri alınıp yazılır ve bütün fiillerinin neticeleri muhaÂsebe için zaptedilir. (Sözler sh: 76)
Kaynak:
Risale-i Nur'dan İmani vecizeler...
BİR YERDE KÜÇÜK İNSANLARIN GÖLGESİ OLUŞUYORSA ORDA GÜNEŞ BATIYOR DEMEKTİR.
-
- Kayıtlı Üye
- Mesajlar: 287
- Kayıt: Prş Oca 24, 2008 9:54 am
- Konum: İstanbul