Ben şu an adını taşıyan Eyüp semtindeki Ebu EYYÜB El Ensari (RA) ile başlamak istedim. Devamı sizlerden...
Gerek Rumelinde, gerekse Anadoluda ve hatta, bütün Asyada medfun bulunan islam büyüklerinin ölüleri arasında Allah, tealanın sevgili kullanndan ve Peygamber efendimizin kiymetli ashabından ve merkezeden en uzak bir mesafede, en son vefat etmiş bir sahabe olan (Ebu Eyyüb el ensari hazreti Halid)dir. Siyer müelliflerine göre, söhreti (Ebu Eyyüb el ensari Hazreci ve Akabi'dir). Ebu Eyüb el ensfuinin asil ismi Halid bin Zeyd bin Küleyb'dir.
Validesi(Hind) dir. Neseb cihetinden Hazreti Neccari'dir. Bazi tarihçiler, Hazreti Halid'in Meliki Tübba'in neslinden olduğunu iddia etmişlerse de, bu rivayet hakikata mutabık değildir. Hazreti Halid, ensari kiramdan, ensari kiram da Arap kabilelerinin meşhür "Evs ve Hazreç" kabilelerinden "Beni hazreç kolu"ndan oldukları katiyetle sabittir. Şu halde, arifi Samedani Ebu Eyyüb el ensfui hazretleri halis evladi araptan oldugu süphe götürmez bir hakikattir.
Hazreti Ebu Eyyüb, anası (Hind) cihetinden resülü Ekrem Efendimizin sekizinci dedesinde babası cihetinden de onuncu dedesinde Peygamber efendimizle birleşmektedir. Demek ki Ebu Eyyüb hazretlerinin Fahri alem efendimizle her iki cihetten akrabalıkları sabit ve muhakkaktır. İşte, bütün, islam halkı ve bahusus Türkiye ve İstanbul ahalisi Ebu Eyüb el ensarii hazretlerini ona göre suur ile bilerek hürmet ve ziyaret etmelidir. Hazreti Halid, ezelden mümin ve müslüman, ashabi kiramdan, Ensari zevil ihtiramdan Peygamber efendimizin akrabası, mihmandarı, mücahid fi sebilillah, Allah'ın şehidi, Allah'ın gazisi... Elhasil Hazret! Halid (R.K) Birçok meziyet ve faziletleri şahsı alilerinde cemetmiş bir zati alikadirdir. Mevlayı müteal, cümlemizi şefaati seniyelerine mazhar buyursun, amin.
KAYNAK: http://www.islamvetasavvuf.org
İSTANBUL EVLİYALARI ve ZİYARETİ MAKBUL YERLER
- yilmaz.sahin
- Forum Yöneticisi
- Mesajlar: 2053
- Kayıt: Cmt Tem 15, 2006 2:08 am
- Konum: İstanbul
- İletişim:
İSTANBUL EVLİYALARI ve ZİYARETİ MAKBUL YERLER
"Söz uçar yazı kalır"
-
- Kayıtlı Üye
- Mesajlar: 287
- Kayıt: Prş Oca 24, 2008 9:54 am
- Konum: İstanbul
AZÃZ MAHMÃD HÜDÃYÃ HAZRETLERİ
(1541-1628)
Osman Nuri TOPBAŞ
Osmanlı devri İstanbul velîlerinin büyüklerindendir. Asıl adı Mahmûd'dur. "Hüdâyî" ismi ve "Azîz" sıfatı kendisine sonradan verilmiştir. Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri'nin neslinden olup, "seyyid"dir. Bunu ilâhîlerinin birinde:
Ceddim ü pîrim sultan
Sensin yâ Resûlallâh
diyerek kendisi de ifâde eder.
Koçhisar'da doğmuş, çocukluğu Sivrihisar'da geçmiştir.
O, bir asra yakın ömür sürmüş ve sekiz pâdişÃ¢h devrini idrâk etmiş bir gönül sultanıdır. Asrında, gerek eserleri, gerekse sohbet, irşÃ¢d, vaaz ve nasîhatleri ile ümmet için bir feyiz kaynağı olmuştur.
İlim, tasavvuf ve edebiyat sahalarında parlak bir hüviyete sahip bulunan Hüdâyî Hazretleri, mâneviyat rehberleri arasında müstesnâ bir mevkii hâizdir. O, kuruluş yıllarında Şeyh Edebali Hazretleri'nin yapmış olduğu kıymetli irşÃ¢d, hizmet ve faâliyeti, aynı aşk, vecd ve heyecanla yürütebilen nâdir bir mânevî şahsiyettir. Allâh rızâsı istikâmetinde ihlâs, samîmiyyet ve gayret üzere hareket eden Hüdâyî Hazretleri, sahip olduğu zâhirî ve bâtınî liyâkat sebebiyle de hem pâdişÃ¢hların hem de bütün teb'anın sevdiği bir Hakk dostu olarak tebârüz etmiştir.
Osmanlı'nın yükselişten yavaş yavaş duraklamaya doğru seyir takip eden bir devrinde yaşayan Hüdâyî Hazretleri, bir yandan sultanlarını âdil, gayretli ve mâneviyat bakımından zinde olmaları için büyük himmetler sarfetmiş, bir yandan da birtakım kargaşadan bunalan devlet ricâlinin ve halkın gönül yaralarını âdetâ hâzık bir hekim gibi sarmasını bilmiştir. Bundan dolayı hemen herkes, onun sohbet, irşÃ¢d ve hizmet sofrasına koşarak ferahlamış; dergâhı, bir seâdet ve gönül mekânı olmuştur.
Gerçekten onun devri, seâdetle felâketin birbirini takip ettiği çileli bir zamana rastlamaktadır. Zîrâ siyâsî bakımdan gittikçe artan ve ictimâî bünyeyi de son derece sarsan çalkantılar, bu devirde görülmeye başlamıştır. Askerdeki disiplin ve nizamın sarsılıp bozulmasının fecî bir surette II. Genç Osman'ı katletme derecesine ulaştığı ve IV. Murâd'ın tahtının önünde sadrazamı Hâfızlarının tahta bile bulaşmış olduğu düşünülürse, o günlerin siyâsî ahvâli daha iyi anlaşılır.
İşte böyle çalkantılı bir devirde İslâm tasavvufunun tesellî edici nefhasıyla Hakk'ın ve hakîkatin sesine çağıran Hüdâyî Hazretleri, dergâhına diğerlerine nazaran çok farklı bir hüviyet kazandırmıştır. Öyle ki, devlet idâresinde azl ve nefyedilen kimselerin ve cemiyette zuhûr eden anarşinin önünden kaçanların yegâne sığındıkları yer, onun dergâh-ı şerîfi olmuştur. Nitekim Halil Paşa, Dilâver Paşa ve Ali Paşa gibi zevât, başları her dara düştükçe bu dergâha sığınmışlardır. Bu yönüyle Hüdâyî Hazretleri'nin dergâh-ı şerîfi, kimsenin zarar ve ziyânının erişemeyeceği, günümüz tâbiriyle bir nevî dokunulmazlığı olan emîn bir mekân hüviyetine bürünmüştür. Denilebilir ki, o zamanlar Osmanlı mülkünde bu mekândan başka hiçbir dergâh, bu kadar nâil-i hürmet ve ihtirâm değildi.
Burada Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri'nin böyle bir makama hâiz oluşu ve sahip bulunduğu müstesnâ liyâkati elde edişinin nasıl tahakkuk ettiği üzerinde hâssaten ve dikkatle durmak gerekir. Zîrâ onu bu kemâle ulaştıran metod, aynı yolda yürüyenlere müstesnâ bir nümûne-i imtisâldir.
(1541-1628)
Osman Nuri TOPBAŞ
Osmanlı devri İstanbul velîlerinin büyüklerindendir. Asıl adı Mahmûd'dur. "Hüdâyî" ismi ve "Azîz" sıfatı kendisine sonradan verilmiştir. Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri'nin neslinden olup, "seyyid"dir. Bunu ilâhîlerinin birinde:
Ceddim ü pîrim sultan
Sensin yâ Resûlallâh
diyerek kendisi de ifâde eder.
Koçhisar'da doğmuş, çocukluğu Sivrihisar'da geçmiştir.
O, bir asra yakın ömür sürmüş ve sekiz pâdişÃ¢h devrini idrâk etmiş bir gönül sultanıdır. Asrında, gerek eserleri, gerekse sohbet, irşÃ¢d, vaaz ve nasîhatleri ile ümmet için bir feyiz kaynağı olmuştur.
İlim, tasavvuf ve edebiyat sahalarında parlak bir hüviyete sahip bulunan Hüdâyî Hazretleri, mâneviyat rehberleri arasında müstesnâ bir mevkii hâizdir. O, kuruluş yıllarında Şeyh Edebali Hazretleri'nin yapmış olduğu kıymetli irşÃ¢d, hizmet ve faâliyeti, aynı aşk, vecd ve heyecanla yürütebilen nâdir bir mânevî şahsiyettir. Allâh rızâsı istikâmetinde ihlâs, samîmiyyet ve gayret üzere hareket eden Hüdâyî Hazretleri, sahip olduğu zâhirî ve bâtınî liyâkat sebebiyle de hem pâdişÃ¢hların hem de bütün teb'anın sevdiği bir Hakk dostu olarak tebârüz etmiştir.
Osmanlı'nın yükselişten yavaş yavaş duraklamaya doğru seyir takip eden bir devrinde yaşayan Hüdâyî Hazretleri, bir yandan sultanlarını âdil, gayretli ve mâneviyat bakımından zinde olmaları için büyük himmetler sarfetmiş, bir yandan da birtakım kargaşadan bunalan devlet ricâlinin ve halkın gönül yaralarını âdetâ hâzık bir hekim gibi sarmasını bilmiştir. Bundan dolayı hemen herkes, onun sohbet, irşÃ¢d ve hizmet sofrasına koşarak ferahlamış; dergâhı, bir seâdet ve gönül mekânı olmuştur.
Gerçekten onun devri, seâdetle felâketin birbirini takip ettiği çileli bir zamana rastlamaktadır. Zîrâ siyâsî bakımdan gittikçe artan ve ictimâî bünyeyi de son derece sarsan çalkantılar, bu devirde görülmeye başlamıştır. Askerdeki disiplin ve nizamın sarsılıp bozulmasının fecî bir surette II. Genç Osman'ı katletme derecesine ulaştığı ve IV. Murâd'ın tahtının önünde sadrazamı Hâfızlarının tahta bile bulaşmış olduğu düşünülürse, o günlerin siyâsî ahvâli daha iyi anlaşılır.
İşte böyle çalkantılı bir devirde İslâm tasavvufunun tesellî edici nefhasıyla Hakk'ın ve hakîkatin sesine çağıran Hüdâyî Hazretleri, dergâhına diğerlerine nazaran çok farklı bir hüviyet kazandırmıştır. Öyle ki, devlet idâresinde azl ve nefyedilen kimselerin ve cemiyette zuhûr eden anarşinin önünden kaçanların yegâne sığındıkları yer, onun dergâh-ı şerîfi olmuştur. Nitekim Halil Paşa, Dilâver Paşa ve Ali Paşa gibi zevât, başları her dara düştükçe bu dergâha sığınmışlardır. Bu yönüyle Hüdâyî Hazretleri'nin dergâh-ı şerîfi, kimsenin zarar ve ziyânının erişemeyeceği, günümüz tâbiriyle bir nevî dokunulmazlığı olan emîn bir mekân hüviyetine bürünmüştür. Denilebilir ki, o zamanlar Osmanlı mülkünde bu mekândan başka hiçbir dergâh, bu kadar nâil-i hürmet ve ihtirâm değildi.
Burada Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri'nin böyle bir makama hâiz oluşu ve sahip bulunduğu müstesnâ liyâkati elde edişinin nasıl tahakkuk ettiği üzerinde hâssaten ve dikkatle durmak gerekir. Zîrâ onu bu kemâle ulaştıran metod, aynı yolda yürüyenlere müstesnâ bir nümûne-i imtisâldir.
BİR YERDE KÜÇÜK İNSANLARIN GÖLGESİ OLUŞUYORSA ORDA GÜNEŞ BATIYOR DEMEKTİR.
- iskesurlu60
- Destekleyen
- Mesajlar: 519
- Kayıt: Çrş Şub 20, 2008 12:38 pm
- Konum: İstanbul
EYYUB EL ENSARİ HZ. LERİ ,MEDİNELİ ENSARDANDIR. SAHABE OLUP BİZZAT EFENDİMİZİ MİSAFİR ETMİŞTİR.KASVA ONUN EVİ ÖNÜNDE DURMUŞTUR.KASVA EFENDİMİZİN DEVESİDİR.MÜBAREĞİN YEDİ GÖBEK ÖNCEKİ DEDELERİ ORAYA MİSAFİR OLACAĞINI BEYAN ETMİŞLERDİR. EYYÜB HZ.NİN DEDELERİ BUNU BİLEREK MEKKELİ OLDUKLARI HALDE MEDİNEDEN ARAZİ ALMIŞLARDIR.EVLER YAPTILAR. BİR SANDIK İÇİNE NAME YAZIP EFENDİMİZE BIRAKMIŞ. EFENDİMİZ ORADA BİR MİKTAR UYUYUNCA RÜYASINDA MEKTUBU GÖRMÜŞ. EYYÜB HZ.DEN İSTEMİŞTİR. HERKES ŞAŞKIN TABİ. ARAYIP BELKİ 700 YILLIK NAME KÜÇÜK SANDIK İÇİNDEN ÇIKMIŞTIR...HERŞEYİ DİZAYN EDEN RABBİM O KUTLU MÜBAREĞİ BURAYA KISMET ETTİ .KABRİ BİLE 3DEFA GÖRÜLEN RÜYADAN SONRA BULUNDU....90 KÜSÜR YAŞINDA GELEREK İSTANBULUN FETHİNE MAZHAR OLMAK İÇİN.ALLAH ONDAN RAZI OLSUN ......NE MUTLU BİZE Kİ...ONLARLA AYNI ŞEHİRDEYİZ.
En son iskesurlu60 tarafından Sal Nis 08, 2008 2:08 pm tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- ERKAN_OZDEMIR
- Onursal Üye
- Mesajlar: 2218
- Kayıt: Cmt Tem 14, 2007 5:52 pm
- Konum: Amasya
Fatih Sultan Mehmet;
20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmed, İstanbul'u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğunu ortadan kaldırarak Fatih ünvanını aldı. Hz.Muhammed'in (S.A.V) hadisi şerifinde müjdelediği İstanbul'un fethini gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmed, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk hükümdarıydı. Orta Çağ'ı kapatıp, Yeniçağ'ı açan Cihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed, Nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü Maltepe'de vefat etti ve Fatih Camii'nin yanındaki Fatih Türbesi'ne defnedildi...............
20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmed, İstanbul'u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğunu ortadan kaldırarak Fatih ünvanını aldı. Hz.Muhammed'in (S.A.V) hadisi şerifinde müjdelediği İstanbul'un fethini gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmed, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk hükümdarıydı. Orta Çağ'ı kapatıp, Yeniçağ'ı açan Cihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed, Nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü Maltepe'de vefat etti ve Fatih Camii'nin yanındaki Fatih Türbesi'ne defnedildi...............