ÇANAKKALE SAVAŞLARI

Geçmişini bilmeyen geleceğini yönlendiremez. Geçmişimiz hakkında bilmediklerimizi bu başlık altından öğreceneğiz. Ceddimiz, pehlivanlarımız, şehitlerimiz, gazilerimiz...
Cevapla
zafer.sahin
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 287
Kayıt: Prş Oca 24, 2008 9:54 am
Konum: İstanbul

ÇANAKKALE SAVAŞLARI

Mesaj gönderen zafer.sahin » Cum Şub 15, 2008 9:10 pm

çANAKKALE SAVAŞLARI (Türk milletinin yeniden dirilişi)
Çanakkale Türküsü

Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of gençliğim eyvah
Çanakkale köprüsü dardır geçilmez
Al kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir dolu testi
Anneler babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım yan basa basa
Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde sıra söğütler
Altında yatıyor aslan yiğitler
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım başım selamet
Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet
Of gençliğim eyvah

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ YAKLAŞIYOR

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ DİYEN MİLLETİN TORUNLARI NERDESİNİZ
Resim
En son zafer.sahin tarafından Cmt Şub 16, 2008 12:53 pm tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Kullanıcı avatarı
volt60
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 231
Kayıt: Pzr Oca 27, 2008 5:19 pm
Konum: Türkiye
İletişim:

Mesaj gönderen volt60 » Cum Şub 15, 2008 9:15 pm

süper bir türkü formatında bir şiirdir ilkokulda kürsüye çıkıp okumuştum .....üstad saol anıları tazeledik
YoksuLLuk KorkusuyLa Ömrü Sérvét Peşindé Harcayanda Gördüm FakirLigin Özünü .. Çévirdim Yüzümü ( ! )
aklım çok uzaklarda türkiye sınırları içinde istanbul sınırları dışında

GERÇEKLER ACIDIR GERÇEĞİM ACITIRIM....(İSTANBULUM)

Kullanıcı avatarı
emrahyildiz
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 381
Kayıt: Cum Ara 28, 2007 5:14 pm
Konum: İstanbul

Mesaj gönderen emrahyildiz » Cum Şub 15, 2008 9:32 pm

evet abi çanakkale geçilmez geçen sene gitmeyi allah nasip etti.ama insan oraya gidince bi başka oluyor duygulanıyor falan.ben yani gezdim ölenlerin çogu genç ve okumuş nesildi.o yüzden yaşadıgımız memleketimizin kıymetini bilmek lazım saygılarla
kız dedigin İSTANBUL gibi olmalı fetihi zor ama fatihi tek olmalı

mavi_prens
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 247
Kayıt: Çrş Eki 17, 2007 5:25 pm
Konum: Ordu
İletişim:

Mesaj gönderen mavi_prens » Cum Şub 15, 2008 10:33 pm

Cok GUzel ve bi o kadar da bızım ıcın onemlı bı konu emegıne saglık.
Benm ıcın unutulmazla arasında kucukken okula gıdep gelırken bunu soylerdık hatırlıytorum.Ama sımdılerde unutuldu sankı!
Bence Turkum dıyen herkezın canakkeleye hayatında en az 1 kere bıle olsun gıtmesı gerekır dıye dusunuyorum, o zmn bu canım vatanımızın degerını daha ıı anlayıp ona gore davranırlar belkı.

""""""""""""Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,""""""""
"""""""""""""Bu toprak, bir devrin battığı yerdir."""""""""
""""""""""""""Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,""""""""""""""
""""""""""""""""Bir vatan kalbinin attığı yerdir."""""""""""""""""""""
[font=Times New Roman]İyi Bir Lider Yol Gösteren Değil Çıkış Yolu bulandır...[/font]

- Hayat yalniz geriye dogru anlasilabilir, ve yalnizca ileriye dogru yasanabilir.

Kullanıcı avatarı
merkez_60
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 1351
Kayıt: Çrş Haz 27, 2007 10:17 am
Konum: Tokat
İletişim:

slm

Mesaj gönderen merkez_60 » Cum Şub 15, 2008 10:49 pm

[font=Arial Black]EMEGINIZE SAGLIK HATIRLATMANIZ COK GÜZEL.BENDE COK OKURDUM ÖGRENCIYKEN TEKRAR SAGOL.[/font]
Resim

Kullanıcı avatarı
5YAGMUR5
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 475
Kayıt: Cum Şub 08, 2008 12:36 am
Konum: Türkiye

Mesaj gönderen 5YAGMUR5 » Cmt Şub 16, 2008 1:18 am

[font=Comic Sans MS] [/font]
ÇOK GÜZEL OLMUŞ ELİNE SAĞLIK.AKILLARDAN SİLİNMEYEN Bİ TÜRKÜ ŞEHİTLERİMİZİ HATIRLATAN Bİ TÜRKÜ.HALA SEVEREK DİNLERİM.

Kullanıcı avatarı
ERKAN_OZDEMIR
Onursal Üye
Onursal Üye
Mesajlar: 2218
Kayıt: Cmt Tem 14, 2007 5:52 pm
Konum: Amasya

Mesaj gönderen ERKAN_OZDEMIR » Cmt Şub 16, 2008 10:55 pm

Çanakkale savaşları;

Çanakkale Savaşları sonuçları sebebiyle dünyaya Türk'ün yenilmezliğini, Mehmetçiğin azim ve iradesini ve de centilmenliğini göstermiştir. Bununla birlikte bu savaşlar sırasında bir komutan parlamıştır. Mustafa Kemal! Daha sonra milleti arkasına alıp Türk'ün haklı davasını sürdürecek ve başarıya ulaşarak yeni bir devlet kuracaktır. Ayrıca bütün dünya onun dehasını takdir edecektir. Mustafa Kemal ise bir şeyin farkındadır. Bağımsızlığı ve namusu söz konusu olunca Türk askerinin nasıl ölüme koştuğunu bilmektedir. Yeter ki onu idare edecek dahi bir komutan olsun. İşte o da Mustafa Kemal idi. Siz hiç ölmek için can atan asker gördünüz mü? İşte Çanakkale Savaşlarında Türk askeri! bunu bütün dünyaya göstermiştir.

Kullanıcı avatarı
uA_HELL
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 302
Kayıt: Cmt Oca 13, 2007 8:54 pm
Konum: Türkiye

Mesaj gönderen uA_HELL » Pzr Şub 17, 2008 5:00 pm

DÜNYANIN HİÇ BİRORDUSUNDAYÜREĞİ SENİNKİNDEN DAHA TEMİZ DAHA CESUR VE DAHA YÜREKLİ BİR ASKERE RAST GELİNMEMİŞTİR ''MUSTAFA KEMAL ATATÜRK''
DELİKANLI ADAMIN AYNAYA GEREKSİNİMİ YOKTUR!!!

Kullanıcı avatarı
uA_HELL
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 302
Kayıt: Cmt Oca 13, 2007 8:54 pm
Konum: Türkiye

Mesaj gönderen uA_HELL » Pzr Şub 17, 2008 5:10 pm

[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=GZHTyNU010s[/youtube]


zafer hocam burdaız ölmedik biz bu vatan için bindefa ölürüz


ŞIRNAK ta ölümü tadıyoduk ama allah orda bambaşka bi güç verio türkoğluna


bu topraklar kolay alınmadı zafer hocam duygulandım gerçekten saolun


allah tüm şehitlerimizin mekanını cennet eylesin
DELİKANLI ADAMIN AYNAYA GEREKSİNİMİ YOKTUR!!!

Kullanıcı avatarı
ERKAN_OZDEMIR
Onursal Üye
Onursal Üye
Mesajlar: 2218
Kayıt: Cmt Tem 14, 2007 5:52 pm
Konum: Amasya

Mesaj gönderen ERKAN_OZDEMIR » Pzr Şub 17, 2008 9:45 pm

Sevgili Emre;
O bölgelerde sayısız operasyon yapmış birisi olarak bana anılarımı tazelettiğin için teşekkür ederim.Özellikle Tunceli,Hakkari ve Van bölgelerini karış karış bilirim.Bu vatanın evlatları senin bıraktığın görevi zor şartlarda canları pahasına tıpkı Çanakkalede olduğu gibi yerine getirmektedirler.Sen rahat ol...............

Kullanıcı avatarı
uA_HELL
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 302
Kayıt: Cmt Oca 13, 2007 8:54 pm
Konum: Türkiye

Mesaj gönderen uA_HELL » Pzr Şub 17, 2008 10:28 pm

sevgili erkan abicim;

hayatımda görmediğim belkide rüyamda göremeyeceğim şeyleri ŞIRNAK ta gördüm ateş sesleriyle çok uyanmaı gerçi orda yapılan ve yaşanan şeyler anlatılmaz yani erkan abicim yaşamak lazım cudi gabar bestler dereler kato dağı ne diyim abicim sende buraları benim kadar biliyosundur komando olarak yaptık ama komandoluğunda hakkını verdiğimi sanıyorum allah ordaki kardeşlerimize sabır azim ve güç versin herşey vatan için

erkan abicim sizinde bu vatana terör yerlerinde çok büyük hizmetleriniz oldu allah sizden razı olsun

gene asker oluyum gene ŞIRNAĞA düşüyüm seve sev giderim

saygılar
DELİKANLI ADAMIN AYNAYA GEREKSİNİMİ YOKTUR!!!

Kullanıcı avatarı
merkez_60
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 1351
Kayıt: Çrş Haz 27, 2007 10:17 am
Konum: Tokat
İletişim:

slm

Mesaj gönderen merkez_60 » Pzr Şub 17, 2008 10:35 pm

Resim

zafer.sahin
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 287
Kayıt: Prş Oca 24, 2008 9:54 am
Konum: İstanbul

Mesaj gönderen zafer.sahin » Pzt Şub 18, 2008 9:42 am

KAYBOLAN BÖLÜK
Resim
12 Ağustos 1915 günü bir bölük asker bir ormana girdi ve bu onların en son görüldüğü andı. Bölüğün ismi Sandingram ,kayboldukları yer Gelibolu yarımadasının Küçük Anafartalar köyü yakınlarıydı. Bu kaybolmanın bir UFO olayı ile ilgili bile olduğu hakkında iddialar ortaya atıldı. Şahitlerin anlattığına göre Bölüğün ormana girdiği sırada gökyüzünde 3 adet bulut görülmüş ve bunlardan biri ormana alçalmış ve daha sonra süratle göğe yükselerek kaybolmuştu.

1998 Temmuzunda ben ve Belçikalı arkadaşım Jul Snelders bu olayın geçtiği yeri bulmaya karar verdik . Ikimizde bu ilginç olayı yeterince araştırmıştık ve yeterli bilgiye sahiptik. GPS, haritalar ve kameralarla donanmış vaziyette jipe atlayıp Anafartalar ovasındaki Azmak mezarlığına doğru yola çıktık. 1919 yılında bölgeye gelen İngilizlerin araştırma yaptıklarını ve 122 adet İngiliz askerine ait cesetlerin kalıntılarını bulduklarını biliyorduk. Cesetlerin bulunduğu nokta Azmak mezarlığından Tekke tepeye doğru yaklaşık 1200 metre mesafede olmalıydı.. GPS'imizn yardımıyla mesafeyi ölçerek Doğuya doğru yönelmeye başladık. 500 metre yol katetmiştikki yaşlı bir köylüye rastladık. Kendisine bu konuda bir şey bilip bilmediğini sorduk.. Hiç bir fikri yoktu, ancak yörede bulunan her insanın olduğu gibi onunda anlatacak çok şeyi vardı. 1915 Ağustosunda ninesinin erkek kardeşi bulunduğumuz bölgede katırı ile giderken ağaca sırtını dayamış elinde tüfeği bulunan bir İngiliz askeri görmüş.Düşman askeri ona ateş etmemiş ve oda Küçük Anafartalar'a gidip bütün köy halkına gördüğünü anlatmış.Yaşlı köylünün anlattığına göre, ninesi ve bütün köy halkı derhal köyü terketmişler, hatta ninesi pişirmekte olduğu tavuğu bile ocakta bırakmış.Yaşlı köylü, İngiliz askerlerinin gentilmen olduğunu ve hiç bir zaman sivillere ateş etmediğini söyledi. Ayrıca daha fazla bilgi için Küçük Anafartalar köyünden Çakal Ahmet ile görüşmemizi sağlık verdi.Çakal Ahmet doksan küsür yaşındaymış ve savaş sırasında çocuk olmasına rağmen bu konularda hatıraları tazeymiş.

Köylü bizi ,Türk askerlerinin topluca gömülü olduğu başka bir mezara götürebileceğini söyledi. Onu da jipe aldık ve Kuzeye yöneldik. Kireç tepe eteklerinde bir çok devrilmiş mezar taşının bulunduğu bir alana geldik. Burası muhtemelen Ağustos savaşları sırasında şehit düşmüş türk askerlerinin alelacele gömülüp daha sonra unutuldukları bir mezarlıktı. Yarımadada buna benzer başka bir yerin daha olduğunu zannetmiyorum.Bir çok resim çektikten sonra köylüye teşekkür ettik ve Çakal Ahmet'i bulmak üzere Küçük Anafartalar 'a gittik. Köyün kahvesinde oturup çay ve muhabbet den sonra Çakal Ahmet'i sorduk, hemen gençlerden biri koşup kendidisini çağırmaya gitti. On dakikalık bir bekleyişten sonra Çakal Ahmet geldi ve kahvenin merkezi bir yerinde yerini aldı. Kendisinin elini öptükten sonra sorularımıza başladık. Çakal Ahmet , savaş sırasında bir düşman birliğinin yolunu şaşırarak kendi bölgelerini geçerek Türk bölgesine girdiklerini ve bizimkiler tarafından hepsinin öldürüldüğünü duyduğunu anlattı. Kendi tecrübesiyle konuyu bağladığı bir hikayesi vardı. O aylarda çok yağmur yağdığını ve şişmiş düşman cesetlerinin tarlalarda yüzdüğünü ve onların da çocuk olduklarından cesetlerin üzerlerine basarak bir tarladan öbürüne geçetiklerini anlattı. Bu noktanın neresi olduğunu sorduğumuzda Azmak yönünü göstererk yanındaki köylülere tarif etti. Köylülerden ikisi tarif edilen bölgeye bizi götürmeye gönüllü oldu.Hep birlikte arabaya atladık ve savaş zamanındada yamaçları siper olarak kullanılan kurumuş dere yataklarından ilerleyerek Çakal Ahmet'in tarif ettiği iki dere yatağının birleştiği noktaya geldik. Bulunduğumuz nokta 1919 da ki araştırmacı İngilizlerin çizmiş olduğu haritaya da uygundu. Bu noktayı GPS'imize işledik.Çevrede, diğer birlikllerden askerlerin tarif ettiklerine uyan küçük hasat evleri de vardı. Çevrede çok miktarda kurşun ve matara kalıntıları gibi şeyler vardı biraz daha vakit geçirsek ve çevreyi araştırsak kemik kalıntıları bile bulabileceğimize emindik. Elimizdeki Nigel Steel'in yazmış olduğu kitapta İngiiliz askerlerinin günlüklerinden bölümler vardı. Bir askerin günlüğünde şu notlar düşülmüştü:

" Öğleden sonra 4 sularında hücuma geçeceğimiz söylendi. Siperlerimizden çıktık ve kurşun yağmuru altında ilerlemeye başladık. Üzülerek bildiriyorumki bu hücum tam bir başarısızlıkla sonuçlandı.Çok kişi öldü Önümüzde tahminimizden daha çok Türk vardı. Önümüzde bizim çiftliğin tarlalarına benzeyen sadece daha küçük boyutlarda tarlalar ve küçük çiftlik evleri vardı. Tarlaların çevereleri yüksek duvarlarla çevriliydi ve hendekler kazılmıştı. Bu ,bizim küçük partilere bölünmemize sebep oldu ve çok zayiata mal oldu. Bütün bölükten sadece 384 kişi ve 4 subay kalmıştık. Diğerlerini nereye kaybolduğunu düşünmek bile istemiyordum. Hepsi ölmüş olamazdı herhalde bir kısmı esir alınmıştı. En son Alec ve ve Frank amcayı gördüğümde arkamdaki tarladaydılar. Türk makinalı tüfeği ateş kusuyordu, akşama kadar karşılıklı ateş ettik. Kendimi aniden Norfolk'tan 40 kişi ve 4 diğer bölükle birlite buldum. Saat 9 cıvarında Türkler sol cenaha geçtiler ve daha çok askerimizi öldürdüler, bir yandanda önümüzdeki tarlaları ateşe verdiler ve bizi geri püskürttüler. Ben, daha geride başka bir noktada sipere girdim. Türkler bu sefer sağımdan ilerlediler ve dahada geriye dönmek zorunda kaldık."

Olayın aslı şöyle gelişmiştir: Sandringham bölüğü, İngiltere Kıralının Sandringham malikanesinin müstahdeminden oluşan bir bölüktür. Hayatları boyunca kahyalık, bahçıvanlık, ahçılık yapmış sivil ruhlu bir takım hizmetkarın alelacele hazırlanıp cepheye sürülmesinin doğal sonucu olarak ve kendilerini krala yakın hizmet etmenin verdiği gururla acemice diğer bütün bölüklerden ayrı olarak öne atılıp Türk keskin nişancılarının tam ortasına düşmüş olmalarıdır. Olay 12 Ağustos günü Anafartalar savaşları sırasında cereyan etmiş ve bölük Türkler tarafından çok kısa süren bir çarpışma sonucu birkaç kişi hariç tümüyle imha edilmiş ve neticede olayın geçtiği yerdeki ormanlık alanda yangın çıkmıştır.

Daha sonra Kral, hizmetkarlarından oluşan bu birliğe ne olduğunu Ian Hamilton'a defalarca sormuş ve tatminkar bir cevap alamamıştır. Bu bölük hakkında zaman içinde buluta girip yokolma türünden efsanevi hikayeler üretilmiş, zamanın medyatik bir olayı haline gelmiştir.

Bizim içinde artık geç oluyordu onun için Motel Abideye dönüp soğuk biralarımızı yudumlamak hayaliyle dönüşe geçtik. Bu sefer daha değişik bir yoldan döndük, önce Anafartalar müdafaa hattındaki topları gördük daha sonra Eceabat yönüne gittik. Sahile ana yola çıktıktan ve sağa döner dönmez denize baktığınızda büyük bir makara vinç sistemi görürsünüz bu vinç ,savaş sırasında bizim İngiliz denizaltılarına karşı boğaza gerdiğimiz ağın vinçlerinden biridir. Bu vincin de resimlerini çektikten sonra otelimize döndük ve diğer arkadaşlara o günkiü bulgularımızı anlatarak sohpet ettik.
BİR YERDE KÜÇÜK İNSANLARIN GÖLGESİ OLUŞUYORSA ORDA GÜNEŞ BATIYOR DEMEKTİR.

zafer.sahin
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 287
Kayıt: Prş Oca 24, 2008 9:54 am
Konum: İstanbul

Mesaj gönderen zafer.sahin » Sal Şub 19, 2008 2:55 pm

HEY ON BEŞLİ TÜRKÜSÜ VE ANLAMI

Yıllardır dinlersiniz bir türküyü; “hey onbeşli onbeşli” diye başlar… Bu türküyü kim söylese bir oyun havası gibi söyler (Erkan Oğur hariç çünkü o bilir işin gerçeğini) ve dinleyenler de ritm tutarak göbek atarlar. Oysa ki hiç de ritmli söylenecek bir türkü değildir, çünkü bir ağıttır “hey onbeşli”… Şaşırdınız mı? Dinleyin o zaman:

Tokat’ın köyünde Hüseyin var bir civan, bir de Hediye var güzeller güzeli, sevmişler birbirlerini ama daha küçük yaşları… Aileler söz kesmişler, ergen olunca evlensinler diye…

Savaş almış yürümüş… Savaşa asker yetmiyor… Öyle ki 18’e inmiş askere gitme yaşı… Hüseyin’e de gelmiş sıra… 1315 doğumlu ne kadar genç varsa alınmış askere Tokat’ın köyünde... Kızlar arkalarından su dökmüşler delikanlıların:

“Hey onbeşli onbeşli / Tokat yolları taşlı/ Onbeşliler gidiyor/ Kızların gözü yaşlı”

Delikanlılar trene binecekler ama ayrılmak zor yavukludan:

“Gidiyom gidemiyom/ Ben sensiz edemiyom/ Kendimden geçtim ama/ Kız senden geçemiyom”

Kışlar, yazlar, baharlar geçmiş ama ses seda yok giden “Onbeşlilerden”… Dağdan inenler köyleri basıyor, talan ediyor, bu arada ne kadar genç güzel kız varsa dağa kaldırıyor… Hediye kızı da alıp götürmüşler… Dağda ne kadar adam varsa alıyor tadını Hediye kızdan… Sonra da posasını bırakıyorlar köy meydanına… Herkes kötü bakıyor Hediye kıza… Dedikodu almış yürümüş… Hüseyin de gelmedi… Kendini anlatamıyor Hediye kız… Dayanamıyor Hediye kız çekip gidiyor köyden…

“Gidiyom ilinizden/ Kurtulam dilinizden/ Yeşilbaş ördek olsam/ Su içmem köyünüzden”

Yirmi delikanlı gidiyor savaşa Tokat’ın köyünden ve sadece biri sağ kalıyor, o da Hüseyin…Davul dernek karşılıyorlar Hüseyin’i… Ama kimse söz etmiyor Hediye’den… Sonunda dayanamıyor Hüseyin, ana babasına “Hediye?” diyor… Duydukları yıkmıyor delikanlıyı… Delikanlı, yine de sevdalı Hediye’ye… Vaz geçmiyor sevdasından… Yani benzemiyor günümüz dümbüklerine…

“Aslan yarim kız senin adın Hediye/ Ben dolandım / Sen de dolan gel beriye”

Ama yok ortada Hediye… Hüseyin de bir gece gidiyor kötüye düşürülen Hediye’nin peşinden büyük şehre… Hikaye burada bitiyor… Hüseyin ve Hediye buluştu mu bilinmez… Buluştuysa bile, ne oldu bilinmez… Ama budur “hey onbeşli”nin yaşanmış hikayesi…
BİR YERDE KÜÇÜK İNSANLARIN GÖLGESİ OLUŞUYORSA ORDA GÜNEŞ BATIYOR DEMEKTİR.

Kullanıcı avatarı
ERKAN_OZDEMIR
Onursal Üye
Onursal Üye
Mesajlar: 2218
Kayıt: Cmt Tem 14, 2007 5:52 pm
Konum: Amasya

Mesaj gönderen ERKAN_OZDEMIR » Sal Şub 19, 2008 5:10 pm

Çanakkale Geçilmez;

Çanakkale dediğin manasızdır sanma sen
Ordaki şehitlerdir tarihlere şan veren
Vatan toprağı için can ile serden geçen
Korkuyor bu kafirler tüyleri diken diken

Su üstü mayın dolu nusret toplar mayını
Bir yandan Elizabeth düşünüyor canını
Komayacağız yerde şehitlerin kanını
Korku bilmez bu millet artıracak şanını

Mehmedoğlu Seyyid'in mermiyi kaldırışı
Dünya durdu, dönmüyor seyreyliyor yarışı
Anlayacak kafirler bucağı ve karışı
Türküm başkaldırdı ki zaferdir haykırışı

Gaza, cihad nasib et Türk milletine ya Rab!
Anzak, Hindu, İngiliz... Hepsi harab ve bitab
Her renk, her dil, her kıta bilsin ki bu kutlu ab
Çanakkale suyu bu ne Rum dinler ne Arab

Anafarta, Dardanos, Boğalı, Seddülbahir
Türktedir bu topraklar dünyada evvel ahir
Kayboldu İngilizler bilinmiyor nerdedir
'Çanakkale Geçilmez' bu da açık gerçektir.

Kullanıcı avatarı
merkez_60
Kayıtlı Üye
Kayıtlı Üye
Mesajlar: 1351
Kayıt: Çrş Haz 27, 2007 10:17 am
Konum: Tokat
İletişim:

slm

Mesaj gönderen merkez_60 » Çrş Şub 20, 2008 3:41 pm

[font=Arial Black]23 Nisan 1915 günü Conkbayırında Türkler ve Birleşik Kuvvetler arasında korkunç siper savaşları oluyor. Siperler arasında 8-10 m. mesafe var. Süngü hucumundan sonra savaşa ara verildi. Askerler siperlerine çekildi. Yaralılar ve ölüler toplanıyor. iki siper arasında açıkta ağır yaralı ve bir bacağı kopmak üzere olan ingiliz Yüzbaşı avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor, kurtarın diye yalvarıyordu. Ancak hiçbir siperden kimse çıkıp yardım edemiyor. çünkü en küçük bir kıpırdanışta yüzlerce kurşun yağıyordu. Bu sırada akıl almaz bir olay oldu. Türk siperlerinden beyaz bir iç çamaşırı sallandı. Arkasından arslan yapılı bir Türk askeri silahsız siperden çıktı. Hepimiz donup kaldık. Kimse nefes alamıyor, ona bakıyorduk. Asker yavaş adımlarla yürüyor siperdekiler kendisine nişan almış bekliyordu. Asker yaralı ingiliz subayını okşar gibi yerden kucakladı, kolunu omuzuna attı ve bizim siperlere doğru yürümeye başladı. Yaralıyı usulca yere bırakıp geldiği gibi kendi siperlerine döndü. Teşekkür bile edemedik. Savaş alanlarında günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti güzelliği ve insan sevgisi konuşuldu. Dünyanın en yürekli ve kahraman askeri Mehmetciğe derin sevgi ve saygılar.



üsteğmen Cosey



(Sonradan Avustralya Genel Valisi olmuştur)

--------------------



üsteğmem Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken, bir yandan da

onlarla sohbet ediyor, 'Nerelisin?' gibi sorular soruyordu.



Gözleri bir ara, saçının ortası sararmış bir delikanlıya takıldı Yanına

çağırdı ve merakla sordu:



- " Adın ne senin evladım?" dedi.



- " Ali, komutanım" dedi.



- " Nerelisin?"



" Tokatlıyım, komutanım, Tokat'ın Zile kazasındanım..."



- " Peki evladım,bu kafanın nhali ne? Saçlarının ortası neden kırmızı

boyalı böyle?"



- " Cepheye gelmeden önce anam saçıma kına yaktı komutanım. Neden

yaktığını da bilmiyorum."



- " Peki dedi üsteğmen. "Gidebilirisn Kınalı Ali."



O günden sonra Ali'nin adı Kınalı Ali oldu. Cephede tüm arkadaşları

Kınalı Ali demekle yetinmiyor, saçındaki kınayı da alay konusu

yapıyorlardı.



Kınalı Ali, arkadaşlarına karşı sevecen ve dürüst tutumu sayesinde, kısa

süred e hepsinin sevgisini kazandı.



Birgün memleketine mektup göndermek için arkadaşlarından yardım istedi.



" Anama, babama burada iyi olduğumu bildirmek istiyorum. Ama okumam

yazmam yok. Biriniz yardım edebilir misiniz?"



Biri değil, birçok arkadaşı yardıma geldi. " Sen söyle biz yazalım"

dediler. Kınalı Ali söylüyor, bir arkadaşı yazıyor, diğeri de

söylenenlerin doğru yazılıp yazılmadığını denetliyordu.



" Sevgili anacığım, babacığım hasretle ellerinizden öperim. Ben burada

çok iyiyim, beni sakın merak etmeyin." Kız kardeşini, kendinden küçük

erkek kardeşinin sağlığını ve hatırını sorduktan sonra, köydeki herkesin

burnunda tüttüğünü ve kimsenin kendisini merak etmemesini söylediktan

sonar. Biz burada var oldukça bilesiniz ki düşman bir adım bile

ilerleyemeyecektir" tümcesi ile bitiriyordu.



Tam zarf kapatılırken Ali " iki üç satır daha ekleteceğini"

söyleyerek

mektubun sonuna şunları yazdırdı.



" Anacığım, beni buraya gönderirken kafama kına yaktın ama, burada

komutanlarım da, arkadaşlarımda benle hep dalga geçiyorlar. Cepheye



gitmek sırası yakında inşallah kardeşim Ahmet'e gelecek, Onu gönderirken



sakın kına yakma şaçına. Burda onunla da dalga geçmesinler. Tekrar

ellerinden öperim anacığım."







Gelibolu'da savaş giderek şiddetleniyordu. ingilizler kesin sonuç almak

için tüm güçleriyle yükleniyorlardı. Cephede savaşan askerlerimiz önceleri

birer birer, sonraları beşer beşer, onar onar şehit oluyorlardı.

Gelen destek güçleri de yeterli olmuyor, onlarında sayıları giderek

azalıyordu. Gelibolu düşmek üzereydi. Kınalı Ali'nin komutanı bu durum

karşısında çaresizdi. Kendi bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildi.Genç

erlerine insan bedeninin süngü ve mermilerle orak gibi biçildiği bu

cepheye göndermek zorunda kalmaması için Allah'a dua ediyordu.



Komutanlarını düşünceli ve sıkıntılı gören Kınalı A li ve arkadaşları,

komutanlarına gidip, ondan kendilerini cepheye göndermesini istediler.

Askerlerinin ısrarları üzerine kamutanları daha fazla direnemedi ve ölüme



gönderdiğini bile bile bu isteklerini kabul etmek zorunda kaldı.



Kınalı Ali ve arkadaşları, sevinç çığlıkları atarak cepheye hayır,bile

bile ölüme gidiyorlardı. O gün güle oynaya Gelibolu cephesinde ölümle

buluşacakları yere koşan Kınalı Ali'nin bölüğünden tek kişi geri dönmedi.

Gidenlerin tümü şehit olmuştu.



Bu olaydan kısa bir süre sonra Kınalı Ali'ye anne, babasından mektup

geldi. Onun yerine komutanı aldı mektubu ve buruk bir ifade ile okumaya

başladı.



(Bu mektubun aslı çanakkale Müzesindedir.)



Cepheye gitmeden önce arkadaşlarına yazdırdığı mektubuna aile adına

babası yanıt veriyordu.



" Oğlum Ali, nasılsın, iyi mis in? Gözlerinden öperim, selam ederim.

öküzü sattık, parasının yarısını sana gönderiyoruz, yarısını da yakında

cepheye gidecek küçük kardeşine veriyoruz. şimdi öküzün yerine tarlayı

ben sürüyorum. Fazla yorulmuyorum da. Sen sakın bizi düşünme."



Babası mektupda köydeki herkesten akrabalarından haberler verdikten sonra

" şimdi ***n sana diyeceği var" diyerek sözü ona bırakıyordu.

Mektubun bundan sonraki bölümü Kınalı Ali'nin ****** ağzından

yazılmıştı şöyle diyordu anası:



" Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler. Kardeşime de

yakma demişsin. Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle

senle dalga geçmesinler. Bizde üç işe kına yakarlar;



1- GELiNLiK KIZA, GiTSiN AiLESiNE, çOCUKLARINA KURBAN OLSUN DiYE



2- KURBANLIK KOçA, ALLAH'A KURBAN OLSUN DiYE



3- ASKERE GiDEN YiğiTLERiMiZE, VATANA KURBAN OLSUN DiYE...

Gözlerinden öper, selam ederim. Allah'a emanet olun" Ali'nin mektubu

okurken ve çevresindeki herkes onu dinlerken, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu...

__________________


DUR YOLCU



Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın

Bu toprak,bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver bu sessiz yığın

Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,

Gördüğün bu tümsek, Anadolu'nda

istiklal uğruna, namus yolunda,

Can veren Mehmet'in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele

Son vatan parçası geçerken ele

Mehmet'in düşmanı boğduğu sele

Mübarek kanını kattığı yerdir.

Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin

Yaptığı bu tümsek amansız çetin

Bir harbin sonunda bütün milletin

Hürriyet zevkini tattığı yerdir.



çanakkale Türküsü



çanakkale içinde vurdular beni

ölmeden mezara koydular beni

Of gençliğim eyvah

çanakkale köprüsü dardır geçilmez

Al kan olmuş suları bir tas içilmez

Of gençliğim eyvah

çanakkale içinde aynalı çarşı

Anne ben gidiyorum düşmana karşı

Of gençliğim eyvah

çanakkale içinde bir dolu testi

Anneler babalar ümidi kesti

Of gençliğim eyvah

çanakkale'den çıktım yan basa basa

Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa

Of gençliğim eyvah

çanakkale içinde sıra söğütler

Altında yatıyor aslan yiğitler

Of gençliğim eyvah

çanakkale'den çıktım başım selamet

Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet

Of gençliğim eyvah
[/font]
Resim

Kullanıcı avatarı
tarihci000

Mesaj gönderen tarihci000 » Pzt Mar 03, 2008 2:41 pm

18 MART 1915 GÜNÜ SAVAŞI

18 Mart günü, bundan 85 yıl önce, Çanakkale'de ufukları ümit ve zafer neşesi kaplayan bir gün daha doğdu. İtilaf Donanması 18 savaş gemisiyle saat 10.00'da boğazı yarıp geçmek üzere girmeye başladılar. İlk ateşi TRIUMPH zırhlısı, Çanakkale'ye 12 Km. mesafedeyken saat 11.15'te açtı. Savunma planımıza göre, gemiler topçularımızın ateş menziline girinceye kadar pusuda bekleyecek ve baskın tarzında ateş açılacaktı. Nitekim böyle yapıldı. Düşman; yaklaştıkça, topçularımızın giderek yoğunlaşan isabetli atışlarıyla karşılaşıyordu. Saat 12.00'ye geldiğinde orta kesimdeki 3 tabyamız ağır hasar almış, ama ayakta kalan diğer topçularımızın hedefini şaşmayan mermileri AGAMENNON zırhlısının çelik yeleğini parçalamış, INFLEXIBLE zırhlısının komuta köprüsü uçurulmuş ve bu arada düşman donanması Çanakkale'ye 7 Km. kadar sokulmayı başarmıştı. Savaşın en şiddetli anları yaşanıyordu. Türk topçuları Boğazı cehenneme çeviriyor, düşman zırhlıları da kıyı şeridindeki mevzilerimizi hallaç pamuğu gibi atıyor, kıran kırana bir savaş oluyordu.

Bu sırada Fransız GAULOIS zırhlısı aldığı ağır yaralarla saf dışı kalmış, BOUVET zırhlısı yırtılan çelik gömleğini yenilemek üzere geriye kaçarken, bir gece önce Dz. Yzb. Hakkı'nın NUSRET mayın gemisiyle boğaza döşediği mayınlara çarparak 639 personeli ile birlikte karanlık limanın sularına gömülerek kayboluyordu. BOUVET'in imdadına koşan SUFFREN ve GAULOIS da aynı akıbete uğramıştır. Saat 15.00'te IRRESISTIBLE ve onu takiben 16.00'da INFLEXIBLE ve 10 dakika sonra OCEAN zırhlıları, tam ileri atılacaklarken onların da ayakları Yzb. Hakkı'nın tuzağına takılarak batarken, INFLEXIBLE güçlükle kurtularak römorkör yedeğinde İmroz'a dönüyordu. Böylece 6 saatte 3 büyük zırhlısını kaybeden, bir bu kadarı da ağır hasara uğrayan gemilerini acıyla seyreden Amiral De ROBECK, kalanları kurtarabilme telaşıyla saat 17.30'da boynu bükük çekilme emrini veriyordu.









ÇANAKKALE ZAFERİ

Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir. Çanakkale Boğazı'nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir.

1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havan topu ile dövdüler. Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar.

24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı Boğaz sularında görüldü. bu denizaltıyı gören topçularımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı. Derinden engelleri aşarak Boğaz'a girdi. Yediyüzelli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı. Zırhlımızda bulunan subaylardan on'u ve erlerimizden yirmi dördü şehit düştü.

19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzilli bir bombardımana girişti. Boğaz'a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı.

İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlardı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donan­mayla Boğaz'a saldıracağını, yakında İstanbul'da olacağını Londra'ya bildirdi.

Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaz'a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz'a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz'daki mayın sayısı on bir hat olarak 400'ü aşmıştı.

18 Mart 1915: İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na girdi. Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu.

İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu.

İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz'ı kolayca geçebileceklerim umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi. Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı. Az sonra, tüm gemiler, Dardanos'a saldırdı. Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu. Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atışlarıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü. Bu karşılıklı bombardımanı bir yabancı yazar şöyle anlatıyor:

«İnsan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolmuşlarda Yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütun­ları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu.»

Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren'e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar. Çanakkale Geçilmez kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor.

«Saat 13.45'de Suffren'in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patla­mayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden birinin ifadesine göre «Bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti.»

Türk tabyaları, Boğaz'ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralandı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı denizden aşamadılar. Büyük kayıplar vererek: Çanakkale Boğazı'nın geçilemeyeceğini öğrendiler.

İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlı­yordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi.

Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere:

— Süngü tak emrini verdi. Daha sonra ;
— «Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir» dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır'a doğru ilerliyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı'nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal'in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı.

Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı. Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Anbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır. 19 - 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8 - 9 Ocak'ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.

Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir.

Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal'in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın kaynağı oldu.

Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir

Cevapla

“DEMİRCİLİ ve SELEMEN'İN GEÇMİŞİ ve TARİHÇESİ” sayfasına dön